. . . . . GAZETECİ – YAZAR

Monthly archive

Mart 2019

Artık işimize dönmeliyiz

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Bu bir mahalli seçim
Yani köyünde muhtarı, beldende ilçende Belediye Başkanını, İllerde ve büyük şehirlerde Büyükşehir Belediye Başkanlarını seçecektik.

Çevremizde, ilçemizde bize daha iyi hizmet edeceğine inandığımız kişileri seçecektik.
“İntikam” diyenler burada da bizi rahat bırakmadı.
Türk milletine ve onun şahsında cumhur ittifakına kan kustular.
Mesele buraya gelmeseydi
Böyle olmasaydı
Mutlaka iyi olurdu.
Ama;
Abdülhamid Han’ı indirmeye kalkışanlar nasıl ondan sonrasını hiç düşünmedilerse, Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı üzerinde birleşen, aslında emperyalist güçlerin izinde, onlara hizmet eden ve bunu kendileri için tek istikamet olarak gören bu bedbaht şahsiyet ve fikir sahipleri parti amblemi altında 35 yıldır iliğimiz kemiğimiz sömüren PKK belasının bitme noktasına geldiği sene de PKK’nın da desteğini alarak adına intikam dedikleri bir seçime girdiler.
“Erdoğan’ın öldürülmesinden başka çare kalmadı” gibi paylaşımlar yaptılar.
“3 milyon oy vereceğiz. Ankara’da Yavaş, İstanbul’da İmamoğlu değil Belediyeyi biz yöneteceğiz” diyen HDP eş başkanları bunları pervasızca dillendirirken Kılıçdaroğlu ve diğerleri kulaklarının üstüne yatmayı “ Aslında ben ne diyeceğimi biliyorum. Ama çarem yok” dediklerini zımnen anladık.

Tüm iktidarları boyunca başörtüsüyle savaşan bu zihniyet, bu seçim sürecinde seçmenlere başörtüsü hediye etti.
Düşünebiliyormusunuz Başörtüsü hediye dağıttı.
Büyükşehir adayı Ekrem İmamoğlu çok kötü talim ve tecvidiyle Yasin okudu.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Cuma’ya giden aday gibi.
İronik değil mi?

Şimdi;
Yerel yöneticilerimizi seçtik.
Fazlasıyla önem atfettiğimiz bu atmosferden bir an önce çıkıp artık icraata yönelmemiz şart.
Taraflar belli oldu.
PKK ile işbirliği yapanlarla ona karşı duranların seçimi bitti.
Vatandaşın ekonomik sorunları çok.
Emekliler çok zorda.
Sanayi ve ticaret durgunlukta
ve en önemlisi
Tasarruf ve üretim ile ülkeyi daha da ileriye götürecek çalışmalara vakit geçirmeden başlamalıyız.
Ekonomiyi yönetenler bir an önce yapısal reformları yaparak pansuman tedbirler yerine reel projelerle ülkenin önünü açmalıdır.
Hükümet asli işine dönecek
ama;
Halk da içinde bulunduğumuz nazik durumun farkında olmalı ve geleceği yeniden planlamalıdır.

Üretirken tasarruf etmek

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Liberal ekonomilerde belirleyici öge üretimdir.
Arı gibi.
Üretecek. Ürettiğinin bir miktarını tüketecek. Artakalan ürettiğin ile dünya’ya açılacaksın.
Rekabet edeceksin.
Daha iyi ürünler ürettiğin için de terrcih edileceksin.
Ekonominin katı kuralları bunlar.
Ama;
Bu kaftan bize ne kadar uyuyor?
Veya uyuyor mu?
Ekonomik kriterler ve rekabet geliştikçe hayatımıza yeni kavramlar giriyor.
Dünya nüfusu ve yaşam standartlarının artmasıyla tüketim de yükseliyor.
Dünya üretebildiğinin 1,6 katını tüketiyor.
Bu Türkiye için biraz daha farklı eğrilerde…
Bu da uygulanan kullan-at modeline dayanan ‘Doğrusal Ekonomi’ yerine, sıfır atık ve geri dönüşümü temel alan “döngüsel ekonomi”yi önemli kılıyor.
Günümüzde kullanılan doğrusal ekonomi ham maddelerden ürünlere ve ürünlerden atığa giden bir çizgi izliyor.
Araştırmalara göre imalatta kullanılan ham maddelerin yüzde 90’ı ürün daha fabrikadan çıkmadan önce israf olurken, mamul ürünlerin yüzde 80’i ise ilk altı ay içinde ticari ömrünü tamamlıyor.
Bu facia demek!
Böyle bir israf ekonomisine kimse dayanamaz.
Onun için üreteceğiz.
Tamam
Ama önce tüketirken dikkatli olacağız.
Çöplerden elektrik üretmeye kadar geri dönüşüm ve bazı dikkat çeken çabalarımız var.
Bunları gözardı etmiyorum.
Üretirken savurgan bir ziniyetle hammaddeyi israf ederek işe başlayınca beynimize yerleşen zihniyet bizi rahat bırakmıyor.
Çevrenize bakın tatlıcı da tatlının adedi sayılmaz. Fırında ekmeğin sayılmadığı gibi…
Halbuki;
Bizim ekonomimizin çok sıkı bir sayım ihtiyacı var.
Ürettiğimizi tüketiciye ulaşıncaya kadar onun değerini bilerek koruyacağız.
Ürettiğimiz değerleri metaya tahvil konusunda savurgan olmayacağız.
Beyaz eşya sanayicilerinin en çok şikayet ettikleri yassı çelik girdisi sektörün girdilerinin yüzde 17’sini oluşturuyor.
Bir Buzdolabı bir çamaşır makinesinin üretiminde bu kadar yer tutan yassı çelik’in plakaları kullanılırken, saraç mantığıyla nereden ne parça çıkabilir hesabı yapılması gerekirken maalesef yapılmıyor.
Beyaz eşya sektörünün sadece yassı çelik’te fire olarak verdiği miktar tabakanın yüzde 20 sini oluşturuyor.
Türkiye’nin çelik üretimindeki toparlanma devam ediyor. 2012-2015 döneminde düşüş gösteren Türkiye’nin ham çelik üretiminin, bu yılın Ocak-Eylül döneminde % 4.1 ile yeniden büyüme eğilimine girdiği gözleniyor. Üretimde yaşanan 1 milyon tonluk artışın tamamı slab üretiminden kaynaklanırken; kütük üretimi, geçen yıl ile aynı seviyede kalmış bulunuyor. Yöntemler itibariyle ise, üretimdeki artışın % 84’ünün elektrik ark ocaklı tesislerde gerçekleştiği anlaşılıyor.
Üretimin yeniden toparlanma eğilimine girmesinde, piyasalarda fiyatların toparlanması yanında, girdi maliyetlerindeki dengenin yeniden sağlanmış olmasının etkili olduğu değerlendiriliyor.
İşe buralardan başlamak lazım.
Sadece ithal ederek üretmek yerine üretimde tasarrufu ön plana almalıyız.
Bir de geri dönüşüm ve yeniden değerlendirme konusunda bu dev şirketlerin fikir üretmesi lazım.
Çare üretmesi lazım.
İthal ettiğimiz yassı çelik’i hoyratça heba etmemeli ondan alınabilecek maksimum verimi alabilmeliyiz.
Ekonomiye kazandırılan her atık, çocuklarımızın gelecekte daha fazla kaynağa ve daha temiz çevreye sahip olması demek. Bunun için uzun vadeli bir stratejiye de ihtiyaç var.
AB 2030 yılına kadar üretimdeki bu atıklarını verimli kullanılması, yeniden değerlendirme ile ekonomiye kazandırılması karşısında 600 milyar dolarlık bir katkı beklediğini raporlarına yazıyor.
Bizim bu yıl benzer çabalardan beklediğimiz gelir ise yıllık 3.5 milyar dolar.
Bu bile çok az ama
Hiç olmadığını düşününce kazanç olarak değerlendiriyoruz.
Biz niye benzer tedbirleri alıp aynı yolu izlemeyelim.
Unutmayalım
Sanayide kullandığımız yarı mamul ve ara malları da biz ithal ediyoruz.
Onlar da bizim için değerli varlıklar.
Üretirken dikkatli davranmak gerekiyor.
Olaylar bizlere bunu acı tecrübelerle öğretti.

Borç yiğidin kamçısı mı gerçekten?

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Liberal ekonomilerde belirleyici öge üretimdir.
Üretim yoksa siz de yoksunuz.
Borcunuz olabilir.
Eğer üretiyorsanız, borcunuzu döndürebilecek atraksiyonları yapabiliyorsanız borçlu olmanız da çok önemli değildir.
Uluslararası Para Fonu (IMF) raporuna göre dünya ülkeleri borca batmış durumda…
Dünyadaki hükümetlerin toplam borcu 63 trilyon doları geçerken, Amerika Birleşik Devletleri 19 trilyon 940 milyar dolarlık rekor borçla ilk sırada yer alıyor.
ABD’yi Japonya ve Çin takip ediyor.
Japonya’nın borcu 11 trilyon dolar.
Onu takip eden dünya devi Çin var.
Onun da borcu 5 trilyon doları aşıyor.
Avrupa’nın batmış ülkelerinden İtalya’nın borcu 2 trilyon 454 milyon dolar
Onu takip eden Fransa’nın da borcu 2 trilyon 375 milyon dolar.
Türkiye’nin ise borcu yaklaşık 230 milyar dolar.
Yukarıdaki rakamlara bakınca Türkiye’nin borcu devede kulak.
Dünya’da borç hesapları GSMH’ya oran itibariyle ölçülüyor.
Borcunuz gayri safi milli hasılanız ile ne gibi ilişki içinde?
Burada batmış Amerika’dan sonra en borçlu ülke olan Japonya GSMH’ye yüzde 240 oranla borçlu.
Ürettiğinin 2 buçuk katı borcu var.
Yunanistanın borcu GSMH’ye oranla yüzde 181
Neredeyse GSMH’nin iki katına yakın borçlu.
Bu durum ülkemizde nasıl?
Hazine müsteşarlığının verilerine göre;Türkiye’nin eylül ayı sonu itibariyle merkezi yönetimin borcu 230 milyar dolar.
Bu da GSMH’nın yüzde 30’na tekabül ediyor.
Türkiye’nin belini büken ise hazine garantili özel sektör borçları.
Bu borçları 230 milyarın üstüne koyduğunuzda Hazinenin sorumlu olduğu borçlar 479 milyar dolara çıkıyor.
Bu da Gayri Safi Milli Hasılamızın yüzde 53’ne karşılık geliyor.
Bu bile dünya ülkelerinin borç liginde iyi durumda olduğumuzu ortaya koyuyor.
İktidarı sevin sevmeyin.
Kemal Derviş’ten tevarüs eden sıkı maliye politikasında Ak Parti hükümetleri taviz vermediler.
Türkiye’nin en karanlık yılları olan 90’lı yıllardan sonra düzenlemeler sonuç verdi.
Gecelik faizde yüzde 7500’ü gören Türkiye’den, 18 bankası batırılmış, Türkiye’den, 246 milyar dolar milletin parasının buharlaştırıldığı günlerden bu günlere geldik.
Güzel şeyleri söylemeliyiz.
2002’de toplanan verginin 14 lirası halkın hizmetine, 86 lirası faize giderken 2018 yılında 88 lira üretime 11 lira ise faize gitti.
1930’dan 2002 yılına kadar, ortalama her yüz liranın 70 ile 80 lirası faize gitti.Yıllık ödediğimiz faizin TL. karşılığı 50 katrilyon.
PKK’yı başımıza bela edenler PKK ile savaştan başımızı kaldıramayalım istediler.
Her yıl ortalama 10 milyar dolarımızın terörle mücadele için harcadık. 35 yıldır bu mücadelenin devam ettiğinini bir kenara kaydedin. O paranın teröre değil yatırıma harcandığını düşünün.
Türkiye uçardı.
11. Kalkınma Planı Tanıtım Toplantısı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “2002 yılında %72’ye ulaşan kamu borç stokunun milli gelire oranını 2016 yılında %28’e kadar düşürdük. Bu oranla Avrupa’nın en iyi durumda olan ülkeleri arasındayız.” iddiasında bulunmuştu.
Erdoğan’ın iddiasını Hazine Müsteşarlığı, Ocak 2018 Borç Göstergeleri sunumu ve Eurostat verilerinden faydalanarak inceledik. Hazine Müsteşarlığı sunumuna göre Türkiye’nin brüt kamu borç stoku iddia edildiği gibi %72’den %28’e kadar düşmüş.
2016 yılı için kamu borç stoku, AB ülkeleri ile mukayese edildiğinde de benzer bir tabloyla karşılaşıyoruz. AB genelinde brüt dış borç stokunun GSYH’ye oranı ortalama %83,2 seviyesindeyken, %28,3’lük oranla Türkiye Estonya ve Lüksemburg’un ardından en iyi durumdaki ülke oluyor.
Buna rağmen tablo ümit kırıcı değil.
Ümitsizliğe düşecek bir durumumuz yok.
Eksiğimiz ise başta devlet kurumlarımız olmak üzere tasarruf etmeyi bilmiyoruz.
Tasarrufu aynı zamanda sevmiyoruz.
Başta devlet erkanı milleti tasarrufa çağırırken, kendilerinden başlayarak tasarruf etmeyi ilke edinmeliler.
İnsanımız önce kendi nefsinden başlayarak tasarruf etmeli,
Umutsuz olmamız için yeterli sebeb yok.

Bu defa treni kaçırmayacağız

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Türkiye’de üniversiteler arasında ilk ve tek Blockchain Teknolojisi Araştırma Merkezi özelliği taşıyan BAU BlockchainIST Center, Blockchain Ticaret Platformu (BTP) ile Türkiye’nin en büyük ve kapsamlı Blokzincir projesi için iş birliği yapıyor.
Bunun için Çarşamba günü BTP Başkanı Direktörü Dr. Kenan GÜLER, ile BAU Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Şenay YALÇIN, törenle işbirliği protokolü imzaladılar.
80’li yıllarda “Türk genci bilgisayar neslinden uzak kalmasın” diye reklamcılıktan kazandığı parayla Bilgisayar dergisi çıkaran bir kişi olarak çok heyecan duydum.
Koşa koşa bu törene gittim.
Çünkü;
Biz İntranet devrinden treni kaçırdık.
İnternet devrinde ise olayı, sadece internette sörf zannettik.
Dünya eğitimlerini bile internetten uzaktan kumandalı verirken biz Google’da bişeyler aradık.
Bilmediğimiz bir çok şeyi sanki herşey doğruymuş gibi Google amcaya sorduk.
İnternet devrini de verimli kullanamadık.
Okullarımız bile bu fırsatı görüntülü takip, veliye haberdar etme gibi işlerde kullanırken çocuklarımız da maalesef sadece oyun oynadı.
Hala da öyle…
Torunum okuldan gelir gelmez eline tableti alıp köşeye çekiliyor.
Farkına varamadık işin…
Ve
Batılı gelişmiş ülkelerle teknoloji ve innovasyon konusunda makasımız hep açık kaldı.
Batılı gelişmiş ülkeler BIGDATA devrine geçti.
Biz “ o ne?” dedik.
Sanayi 4.0, Yapay zeka konuşulurken biz hala kavrama aşamasındayız.
Manisa’daki lise çağındaki gençlerimizin ve onun gibilerinin çalışmalarından gurur duyuyorum.
Şimdi ilk defa batılı gelişmiş ülkelerle aynı anda bir evre atlıyoruz.
Blokzincir
Bu sayede Hollanda’daki bir fabrika’dan ana ve ara malı Manisa’daki fabrika’ya gümrük, banka ve konşimento işleri dahil sanal ortamda yapabiliyor ve malı Manisa’daki fabrika’ya teslim edebiliyorsunuz.
Dünyanın en prestijli bilişim teknoloji şirketlerinden IBM’in de desteklediği projede; Atez Yazılım Teknolojileri, Schneider Electric, DB Schenker Arkas, Vakıfbank ve Güler Dinamik gibi önemli kurumlar yer almakta. İlgili bakanlık ve kamu kurumlarının da desteklediği proje sayesinde ,Türkiye’de ihracat ve ithalat blokzincir teknolojisi ile hiç olmadığı kadar güvenli ve hızlı hale geliyor.
Blokzincir Ticaret Platformu ve BlockchainIST Center işbirliği sayesinde dış ticaret işlemlerinde ürünlerin sipariş aşamasının, ihracat/ithalatının, sevkiyat planlamalarının entegre olarak yürütülmesinin yanı sıra kullanılan belgeler sahteleri yapılamayacak şekilde dijitalleştirilebilecek ve tüm taraflara zaman ve maliyet avantajları sağlayacak.
Sevindiğim taraf şurası.
Bu Blokzincir gelişmiş ülkelerden sonra değil, onlarla birlikte Türkiye’ye geldi.
Bir de Üniversite desteği ve eğitimi eklendi.
Bu yüzden beni çok heyecanlandırıyor.
20 yıllık genç bir üniversite olmasına rağmen Türkiye’de ve dünya’da öncülüklerin lideri Bahçeşehir Üniversitesi bu olayda da bir adım önde…
4 ayrı branşta Blokzincir eğitimi verecekler.
Ömrünün 40 yılını eğitime adamış Enver Yücel kardeşimiz kurduğu üniversitenin 20 yılında, bu imza törenine tanık oldu ve Londra’da üniversite açmak çabalarını müjdeledi.
Hatta;
Londra’daki ümiversite’ye rektör yapacağı profesörü de bu toplantıda tanıttı.
Bu toplantıya Cumhurbaşkanlığı da birim başkanını göndermişti.
Çok ciddiye almış olmalarından gurur duydum
Ülkem için güzel şeyler oluyor.
İnşallah
Bu defa treni kaçırmayacağız.
Takip eden değil yön veren olacağız.
Umudum bu…

Merkez bankası’nın karı THY’nin zararı

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası

iletişim adresinde devlet kurumlarının kullandığı “gov.tr” ekini kullanıyor.

Yani;
Bir devlet kurumu

Yani Devletin finans işlemlerini yola koyması beklenen Uluslararası alanda da temsil gücü olan bir mekanizma…

Ve
İnternet sitesinin başında slogan olarak

“Merkez Bankasının temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. “ yazıyor.

Bankanın serlevhasında

“Merkez Bankası 11 Haziran 1930 tarihinde bir anonim şirket olarak kurulmuştur. Banka, İdare Merkezi, Banknot Matbaası ve Şubelerden oluşmaktadır.
Bankanın İdare Merkezi Ankara’dadır. On dokuz Genel Müdürlük ve yirmi bir Şubeden oluşan Bankanın, 2017 yılı sonu itibarıyla 3.730 çalışanı bulunmaktadır.”

yazmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi’nin burada temsil aşamasında bulundurduğu üyeleri olmasına rağmen banka kamu vicdanında hiç bir zaman “yerli ve milli” olmak konusundaki beklentilere cevap verememiştir.

En güçlü olduğu dönemde bile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Merkez Bankası uygulamalarından rahatsız olmasına, bunu gizli ve açık beyan etmesine, bazen de alenen eleştirmesine rağmen hükmeden olamamıştır.

Olmalı mıdır?

Bu da tartışmalıdır.

Bana göre Merkez bankası kendi ilkeleri içinde tam bağımsız olarak milli duyguları ve vatanını öne alan kişiler tarafından Türk insanının menfaatlerini dünya ile entegre eden bir kurum olmalıdır.

Bağımsız olmalıdır.

Tamam

Ama;

Yönetenler Türkiye’li, Türkiye’nin menfaatlerini her şeyin önünde tutan ve siyaset veya başka bir etki ile ilkelerinden ve ülkülerinden vazgeçen kişiler olmamalıdır.

Anonim şirket olmasına rağmen, kanunla yüzde 51’i hazzineye ait olmak zorunda olan Türk insanının ortaklarını tanımadığı bilmediği ve Hazine’ye ait olduğunu sandığı Türkiye Cumhuriyet Merkez bankası,2018 yılını 56 milyar 279 milyon 555 bin 434 lira dönem karı elde etti.

Bilançoya göre TCMB’nin aktifinde 105 milyar 904 milyon 19 bin 148 liralık uluslararası standartta safi gram altın bulunduğu, yabancı para banknotlar hesabında ise 18 milyar 69 milyon 286 bin 283 lira olduğu görüldü.
TCMB’nin 2017 yılında dönem karı 18 milyar 383 milyon 903 bin 389 lira olmuştu.
Şimdi;
Soru şu
Bunca çalkantıyla geçen 2018 yılında, içerden ve dışardan finansal saldırılara uğrayan Türkiye Cumhuriyetinin merkez bankası karını nasıl 3’e katlamıştır.?

Eğer bilanco oyunları yoksa 3 kar fazla kar etmesinin ana sebebleri nelerdir?
Merak ediyorum.
Yine merak ediyorum
Bütün dünya’ya bayrak taşıyıcımız diye övündüğümüz THY, yolcu ve sefer sayılarında rekor kırmasına rağmen 8 milyar zararı nereden üretmiştir?
Açık ve şeffaf olmak ekonominin ilk şartıdır.
Siz açıklanamaz gerekçelerle açıklanması müphem sonuçları insanların yatırımcının önüne koyarsanız ülkenizde yatırımcı bulamazsınız.
Dijital dünya’da sermayenin bir yerden bir başka yere transferinin bir tık mesafede olduğunu düşününce şeffaflık daha da önem arzediyor.
Hatırlatmak istedim.

yukarı git