. . . . . GAZETECİ – YAZAR

Monthly archive

Nisan 2017

Köyler hala köy. Ama duyan yok.

Yazılar içinde tarafından yazıldı

TBMM’de 12.11.2012 tarihinde kabul edilen 6360 sayılı kanunla şunlar yapıldı.

1- Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Tekirdağ, Trabzon,  Şanlıurfa ve Van illerinde, sınırları il mülki sınırları olmak üzere aynı adla büyükşehir belediyesi kurulmuş ve bu illerin il belediyeleri büyükşehir belediyesine dönüştürülmüştür.

2- Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya ve Samsun büyükşehir belediyelerinin sınırları il mülki sınırlarıdır.

3- Birinci ve ikinci fıkrada sayılan illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği kaldırılmış, köyler mahalle olarak, belediyeler ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılmıştır.”

Sanırım anladınız.

Bu kanunla anılan illerde büyükşehir kuruldu ve köyler mahalle yapıldı.

Köyler köylükten çıktı mı?

Hayır

Hizmet götürmekle görevlendirilen Büyükşehir Belediyeleri veya ilçe belediyeleri hizmetlere yetişmekte mağdur.

Şöyle bir örnek vereyim.

Benim köyüm Adiloba Saruhanlı ilçesine 3 kilometre

Benim köyüm mahalle olabilir diyelim.

Onun da “Yolu ben yaptım” diye Belediye başkanlarının tabelaları olmasına rağmen yoldaki çukurlardan kaçarken arabada tencerede çorbaya dönüyorum.

İlçe merkezine 30 kilometre uzaklıkta Aydınlar- Şatırlar köyleri var.

Onlar da ilçeye mahalle oldu.

Yolundan gelen giden çok olmadığı için asfaltı biraz daha düzgün

Kuş konmaz kervan geçmez ve merkeze bu kadar uzak köyü mahalle yapınca, muhtarın yetkilerini alıp Belediye Başkanına verince oraya hizmet götürmek hayal oldu.

Köylü de kaderine razı boynunu bükmüş bekliyor.

Köyler boşalmış herkes ilçeye veya büyükşehire hicret ederek kendine yeni bir hayat kurabilmenin derdine düşmüş .

Sonuç

Orada bir köy var.

Eskiden köy’dü.

Herkes bilirdi.

Muhtarının arabası vardı. Sabah akşam düzenli ihtiyaç sahiplerini şehire taşırdı.

Herkes aracın ne zaman gelip ne zaman gideceğini bilirdi.

Şimdi

Belediye araç sahiplerini birleştirdi. Onları ortaklığa zorladı.

Belediye damgalı araçlar ne zaman gelir ne zaman gider belli değil.

Üzerinde Büyükşehir Belediyesi damgası olan Belediyenin aracı çoğu kez bir veya iki kişi ile Manisa’dan Aydınlar’a gidiyor.

Manisa Aydınlar yaklaşık 60 kilometre

gerçekten inanın.

Belediyenin ortalama 30 kişilik aracı bazen 1 bazen de boş bu kilometreyi hizmet götürmek adına katediyor.

Yazık.

Herkese yazık.

O şoföre de araca da Belediye ye de yazık.

Bu Büyükşehir teklifi aklı evvel bir milletvekilinin fikriydi.

Kendisi Manisa Milletvekiliydi.

Bu kanunla Kaybedilen Manisa Büyükşehir, Balıkesir Büyükşehir, Aydın,Antalya illeri yeniden Ak partiye kazandırılacaktı.

Sadece Antalya Ak Partiye geçti.

O da

Mustafa Akaydın’ın çok yıpranmış olması ve yeni adayın Anap’tan kalma Menderes Türel’in (Eski Belediye Başkanı) aday olmasıydı.

Manisa Ak Partili Bülent Kar’dan CHP-MHP ittifakıyla Cengiz Ergün’e geçti.

Balıkesir’de de aynı

Büyükşehir yapmaktan beklenen enerji de alınamamıştı. Birçok ilin belediyesi Ak Parti’den çıkmıştı.

Ama bu günlere yukarıda sözettiğim sıkıntıları kaldı.

İl Özel İdareleri lağvedildiği için köylere hizmet götürme işi de Belediyelere kaldı.

Saruhanlı örneğinde Kızılırmak gibi dar uzun iki hat üzerinde gelişen ilçeye hizmet götüremezken, şimdi 30 kilometre uzaklıktaki Aydınlar’a da hizmet götürmek zorunda kaldı.

Nasıl başaracaksa?

Yani

Değişen bişey yok.

Köyler hala köy.

Hizmet

Hangi birine, olmayan kaynaktan hizmet götüreceksiniz?

Meseleyi akl-ı Selim bir yönetici raporlamalı devletin ilgili makamlarına sunmalı ve yanlıştan bir an önce dönülmeli.

Ne de olsa

Aklın yolu bir.

ERDOĞAN’I RABBİM KORUSUN

Yazılar içinde tarafından yazıldı

 

Son sözü baştan söyleyeyim.

Cumhurbaşkanı Erdoğan yalnız ve bahtsız biri.

Beraber yola çıktığı arkadaşlarından yedi en büyük kazığı…

20000 krizine soktukları, 28 Şubat süreciyle çizgilerini ve demografisini değiştirmeye başladıkları  Türkiye’de, egemen güçler istediklerini yapamayınca, yeni bir parti kurup kendi dinamik güçlerini oraya sevkedemeyince Erdoğan ve arkadaşlarına mahkum oldular.

Çaresiz onunla yeni bir birlikteliğe de razı oldular.

Tek başına Ak Parti iktidarında Amerikan dinamik güçlerinin etkisi çoktur.

Öyle de oldu.

Seçimler yapıldı ve  iktidarı onun yol arkadaşlarından Abdullah Gül’e teslim ettiler.

Başka bir şairin yazdığı şiiri okudu diye onu mahkum edip  ardından ‘Muhtar bile olamaz’ demişlerdi ya…

Erdoğan sabretti.

Ne de olsa yol arkadaşı Abdullah Gül Başbakan, partisi de tek başına iktidarda idi.

Kapalı kapılar ardında ne pazarlıklar yapıldı ise  birden CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ‘Erdoğan Başbakan olmalı’ deyiverdi.

Siirt ilinde yapılan seçimler iptal edildi.

Yenileme seçimleri yapıldı.

Eski adaylar aday olmadı ve Erdoğan liste başı milletvekili sırasına konuldu.

Yenilenen seçimlerin ardından artık Milletvekili idi.

Ak Parti’nin de Genel Başkanı.

Ardından Başbakan da oldu.

Selefi yol arkadaşı (!) Abdullah Gül de Dışişleri Bakanlığına kaydırıldı.

Buraya kadarher şey iyi gözüküyordu.

Hatta Amerika askeri güçlerini Irak’a Türkiye üzerinden geçirmek için hazırlıklar yapmış 40 bin asker ve gemiler dolusu mühimmat İskenderun limanına gelmişti bile.

Amerika ve egemenleri o kadar emindiler ki Meclis’te tezkere görüşmeleri başlamadan, henüz tezkere oylaanmadan yolları bile işaretlemişlerdi.

Tezkere geçmedi.

40 bin asker ve gemiler dolusu mühimmat yeniden geri yüklendi ve geldikleri gibi gittiler.

Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı yaptıkları Erdoğan kendilerine kazık atmıştı.

Tezkereyi bunca ağırlığına ve gücüne göre çok rahat geçirmesi gerekirken geçirmemişti.

Eskilerim ‘Mim koymak’ dedikleri Amerikalıların ‘Not ettik’ dedikleri olay bana göre milattır.

Bu 15 Temmuz zaferi o günden beri Türk yurduna yapılan saldırıların başlangıcıdır.

2004-2005 ve 2007 krizleri hep bu olayların yumak uçlarına çıkar.

Erdoğan sabretmekte kararlıydı.

Allah Sabredenlerle beraber değilmiydi?

Bir taraftan silah ve harp sanayimizi geliştirirken bu dinamik güçlere karşı sabreden taraftı.

Hatta;

Benim inancıma göre Kraliçe tarafından madalya ile ödüllendirilen yol arkadaşı (!) Abdullak Gül’ü hocasının tabiriyle Kerhen Cumhurbaşkanı adayı gösterdi.

Ama

Entrika henüz bitmemişti.

27 Nisan e- muhtırası yine onun sabretmesini emrediyordu.

e-muhtıranın sorumluluğunu alan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile Dolmabahçe zirvesi yaptı.

Büyükanıt’ın konuştuklarımız benimle mezara gidecek dediği görüşme ile ilgili bugüne kadar resmi bir şey açıklanmadı.

Fatura önce Deniz Baykal’a kesildi.

Kaset skandalı ile partisinin başından uzaklaştırıldı.

Bu fatura 2003 yılından kalmaydı.

Ardından

Partisi içinde yerleştirmek zorunda kaldığı Amerikan dinamik güçlerinin partisi ile ilişkilerini kesti.

Hem de kendisine 85 kişilik bir kontenjan talebi olmuşken…

Savaş artık aleniydi.

Önce Ergenekon  Balyoz gibi gelecekte kendilerine engel gördükleri yüksek düzeyli askerleri bertataf ettiler.  Bu ülkenin 26. Genelkurmay Başkanı’nı ‘Terör Örgütü kurmaktan’ yargıladılar. 17 – 24 operasyonlarıyla baskının ekonomik yönünü tamamlamaya çalıştılar.

Erdoğan yine sabretti.

Ben malum yolarkadaşının  bize danışman diye bize tanıttığı Ahmet Davutoğlu’nu da kerhen Başbakan yaptığına inanıyorum.

Bir gece ne olduysa  Ahmet Davutoğlu sabık Başbakan oluverdi.

Bunca dinamik güçlerin saldırılarına maruız kalan Erdoğan 15 Temmuz’u da böyle yaşayınca  bana göre sabretmesinin mükafatını gördü.

Rabbim onu korudu, kolladı.

İki ayrı tim onu infaz edemedi.  Dolar dolu çanta dahil, 3 ayrı plan onun için akim kaldı.

Bendeniz 1 Temmuz’dan aylar önce ‘Cumhurbaşkanı iyi korunmalıdır’ diye yazdım.

Birçok kişi ve okuyucu abarttığımı belirtti.

Bugün dünden daha çok önemli.

En çok başkan öldürülen Amerika sizlere örnek olmalı.

16 Nisan yaşadık.

Malum yolarkadaşı dahil bir çok kişi Erdoğan’ı yalnız bıraktı.

Abdullah Gül Kayseri mitingine seyirci olarak bile katılmadı.

Konya mitingine katılan sabık Başbakan Davutoğlu ise içinde ‘Evet’ olan cümle bile kurmadı.

Bundan sonrasını Erdoğan artık daha iyi planlamalı.

Bahtsızlığına abidliğini eklemeli ve

İyi insanlarla, liyakati olan Türkiye’den başka sevdası olmayanlarla yola devam etmeli.

Önüne gelen her malzemenin ve kişinin menşeini iyi etüd etmeli.

Unutmamalı ki

Mümin aynı delikten iki kerre ısırılmaz.

CHP’nin yeni lidere ihtiyacı var.

Yazılar içinde tarafından yazıldı

 

Türkiye’nin talihsizliği adam gibi bir muhalefetinin olmayışı…

Türkiye’de kendisini solcu, sosyal demokrat olarak tanımlayan kişilerin de çatı teşkilatı sayılacak bir siyasi oluşuma sahip olamamaları…

Ülke’de 16 Nisan referandumu için propaganda dönem yaşanıyor.

Solcu arkadaşlarımız her biri kendi çapında, kendi imkanlarıyla desteklediği fikrin propagandasını yapmaya çalışıyor.

Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu ayrı, CHP’yi yönetmek için kurultayda genel başkan adayı olmuş Muharrem İnce ayrı toplantılarla halkı “Hayır” konusunda etkilemeye çalışıyor.

CHP’nin kaset komplosuyla istifa etmek zorunda kalan eski genel başkanı Deniz Baykal önce “Bunca yetkileri peygambere verseniz onu yoldan çıkarırsınız” diyerek facianın fitilini ateşledi.

Konya milletvekili “Evet” oyunu verecekleri Ege’de denize dökmekle tehdit etti.

Deniz Baykal geri kalır mı? O da

-16 Nisan’da “Hayır” oyları fazla çıkarsa Yunanlıları İzmi’de denize dökmüş gibi sevineceğim

deyiverdi.

Kasetle genel başkanlığa gelen Kemal Kılıçdaroğlu ise hergün yeni bir gaf’a imza atarak rekor üstüne rekor kırıyor.

En son dediği de tüm Türkiye düşmanlarının 15 Temmuz’dan sonra dillendirdiği

gibi “Kontrollü Darbe” söylemi.

Bir an için gözlerinizi kapatın.

Feto Terör Örgütü denetleyemediği CHP’nin başından Deniz Baykal’ı kaset komplosu ile uzaklaştırılıyor.

Deniz Baykal ile görüşüp “Asla aday olmayacağım” diye açıklama yapan Kemal Kılıçdaroğlu birden aday olmaya karar veriyor. Oluyor . İşbaşına gelince de Başdanışmanı da Fetö’den tutuklanıyor.

Deniz Baykal teşkilata hakim olmasına rağmen komplolar ortaya çıkmasına rağmen kabuğundan çıkmıyor ve Genel Başkanlık için hiç eylemde bulunmuyor.

CHP’nin mevcut genel başkanı danışmanı Fetö’den tutuklu, söylemleri demeçleri Fetö’nün dedikleriyle örtüşen garip bir şahsiyet…

Seçilen milletvekillerinin içinde Selin Sayek Böke gibi Eren Erdem gibi kişilikler mevcut…

Bir önceki seçimlerde Adalet Partisi ve Doğruyol Partisi’nin genel Başkanlığını yapmış Süleyman Demirel’in kontenjan kullanması ve bazı kişileri CHP’den milletvekili yapması herkesin hafızasında…

Evet.

Türkiye’nin güçlü, istikrarlı, oturaklı, plan programı olan, ülkeyi yönetmeye talip Türkiye sevdalısı bir muhalefet partisine ihtiyacı var.

Bu ülkede 77 kısmi senato seçimlerinde seçilecek 5 senatörü de Adalet Partisi kazanınca

-Halkın teveccühü Adalet Partisi’nedir. Hükümeti de o kurmalıdır.

diyen, halk iradesini herşeyin üstünde tutan Bülent Ecevit gibi genel başkanlara ihtiyacı var.

yukarı git