. . . . . GAZETECİ – YAZAR

Monthly archive

Nisan 2018

Emperyal güçlerin adayı Abdullah Gül

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Emperyal güçler bastırır ve yeni bir senaryo yazmaya kalkarlarsa CHP’nin adayı İlhan Kesici değil Abdullah Gül olur.
İlhan Kesici nereden çıktı diyebilirsiniz.
Kesici 8 aydır kampta
Kendisiyle yapılan bir röportajda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı teklif edilirse tavrınız ne olur diye soruluyor.
Cevap
Ben daha yüksekleri hedefledim.
Bana göre; CHP eğer ortak aday çıkarırsa Abdullah Gül’e yamanacaktır. Olmazsa CHP İlhan Kesici’yi aday gösterecektir.
Bir de Muharrem İnce meselesi var.
“Ben ikinci tur’da Abdullah Gül’e değil Recep Tayyip Erdoğan’a oy veririm” diyerek partisine göre bir gaf yaptı.
Pazarlık şu;
Muharrem İnce diyor ki;
“Ben Partimin adayı olurum. Kazanmak için elimden geleni yaparım. Kazanamasam yerel seçimlerde İzmir Belediye Başkanlığına aday gösterilmeyi arzu ederim “
Bakıp göreceğiz.
Kriz masası yayınında da söyledim.
Esas mesele Abdullah Gül
Şu “frak giymesin” diye TBMM içtüzüğünü değiştirdiğimiz Cumhurbaşkanımız.
Ama o frak giydi.
Ne zaman?
İngiltere kraliçesi Ankara’ya yaptığı ziyaretteki protokol yemeğimde,
Bir de
İngiltere’ye gittiği zaman kendisine Şövalye nişanı verildiğinde…
Öncelikle bu kraliyet nişanının tam ve orijinal adı “Knight Grand Cross of the Order of the Bath” olarak bilinir. Kelime kelime Türkçe’ye çevirmek gerekirse şöyle denilebilir: “Arınmışlar Rütbesinin Büyük Haç Şövalyesi”…
Peki bu komplike tamlama ne anlama geliyor?
İngiltere Kraliyeti’nin eski dönemlerinde “Order of Bath (Arınmışlar Rütbesi)” şövalyelere verilen bir nişandı. İngiliz Kraliyeti içinde şövalye olacak olan kişiler “arınmanın” sembolü olarak görüldüğü için yıkanırlardı (Hamam manasına gelen “Bath” kelimesi bu sebeple kullanılıyor). Yıkandıktan sonra bir “kilisede” sabah saatlerine kadar uyanık bırakılan kişi, sabaha karşı Kral’ın karşısına getirilerek düzenlenen törenle Kral’ın kılıcını o kişinin omzuna değdirmesinin ardından şövalye ilan edilmiş oluyordu. Yani şu filmlerde sıkça rastladığımız “Seni şövalye ilan ediyorum” seremonisi…  
Şövalye olan bu kişilere aynı zamanda bir de nişan takılırdı. Araştırmamıza göre ilk uygulama 18 Mayıs 1725 yılında İngiltere Kralı I. George tarafından başlatıldı. Daha sonra da çeşitli değişiklikler göstererek günümüze kadar devam etti. 
Abdullah Gül bu ritüelleri yaptı mı? Bilmiyoruz.
Ama;
Bu şövalyeliğin manasını sizlere anlatayım.
Bütün Avrupa’da ve ba husus İngiltere ve Fransa gibi iki büyük krallıkta ortak kabul edilen Şövalyeliğin 10 altın kuralı vardır. Bunlar şu şekildedir:
1. Kutsal saydığı değerleri ölümü pahasına korumak.
2. Savunmasız ve acizleri korurken onlara saygı göstermek.
3. Ülkesini sevmek.
4. Düşmandan önce savaş meydanından geri çekilmemek.
5. Tek bir kişiye (eşine) bağlı kalmak ve sadece onu sevmek.
6. Kötülüklerin ve acımasızlığın karşısında durmak.
7. İnandığı değerlerle çakışmadığı sürece, emri altında olduğu amirlerinin tüm emirlerine uymak.
8. Sözüne sadık olmak, onurunu küçük düşürecek davranışlardan uzak durmak.
9. Cömert olmak, kendisine gösterilen iyiliği asla unutmamak.
10. Her durumda doğruluğun ve iyiliğin temsilcisi olmak.
İşte bu şartları sağladığına inanılanlar Kral yahut Kraliçe tarafından şövalyelik ile onurlandırılıyordu. Bu özellikleri yitirenlerden ise bu paye geri alınıyor ve bu unvandan mahrum bırakılıyorlardı. 
Günümüzde Büyük Britanya Krallığı’nda İngiliz olmayanlara da bu paye verilebiliyor.
Evet, işte Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün de nail olduğu şövalyelik böyle bir şeref ve unvan (!)…
Onun için diyorum ki Emperyal güçler bu senaryoyu uygulamaya koyarlarsa güvendikleri, inandıkları Abdullah Gül etrafında Erdoğan karşıtı bloku örgütlemeye çalışırlar.
5 Mayıs’a kadar bekleyip göreceğiz.

Trump’ı yere baktırmamak için

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Perşembe gecesi Kanal T canlı yayın KRİZ MASASI programında ABD’nin Suriye’yi vurmayacağını, bunun blöf olduğunu, twitlerle başlayan hadisenin iç politikada iyice sıkışan Trump’ın tansiyon politikası olduğunu söylemiştim.
Yanıldım.
İki şeyi düşünemedim.
Birincisi
Suriye’den önce “Çekileceğim” diyen ama sözünü Pentagon’a geçiremeyen bir ABD Başkanını ABD derin devletinin, ABD ‘yi ve dünyayı yönetmeye çalışan kürsel güçlerin Trump’ı toplum önünde yeteri kadar örselediklerini,
Göstermelik te olsa “vuracağım” diyen, bir ABD başkanını kamu oyu önünde yeniden yalancı çıkarmayacaklarını,
İkincisi;
Rusya’ya karşı son 10 yılda büyük mevzi kaybeden küresel güçlerin Kırım’ın ilhakı ve Ukrayna hadiselerinde hiç bir şey yapamamış olmalarına rağmen hazmedemedikleri Rusya bir de gelip Suriye’ye yerleşip oradaki küresel planlara taş koyunca,
Hatta;
Aralarında görüş farklılıkları olmasına rağmen bir araya gelen Rusya-İran ve Türkiye’nin Soçi ve Astana süreci ve en son Ankara zirvesiyle taçlandırıp Suriye toprakları üzerinde çözüm üreten politikalar geliştirince kudurdular.
Bunu ajan kriziyle sonlandıracaklar diye düşünüyorduk.
Özür beyan ederek olanlara bakalım.
Amerika yanına İngiltere ve Fransa’yı alarak kendine suç ortağı yaparak Akdeniz’deki gemilerinden Tom Hawk füzeleriyel iki noktaya saldırdı.
Biraz açalım.
Saldırı Tom Hawk füzeleriyle yapıldıysa İngiliz ve Fransız uçaklarının bu operasyonda görevi ne ?
Ne yaptılar? Uçaklar kalktı da füzeye güvenlik koridoru mu oluştırdu?
Tabii ki hayır.
Sadece ABD kendisine suç ortağı aradı ve buldu.
Olaya bakın
Fransa Savunma Bakanı gece Putin’i arayıp saldırıyı haber veriyor.
Putin saldırıyı Esad rejimine haber veriyor.
Esad vurulmayacağı garantisi verilen Rus üssüne sığınıyor.
Aynı saatlerde Türkiye’de bilgilendiriliyor.
Söylermisiniz bu nasıl bir operasyon?
Üstelik
Suriye’de Esad rejimi 2011 yılından beri sivilleri öldürüyor.
Konvansiyonel silahlarla insana kıymak mübah mı?
Kur’andaki “Bir insanı öldürmek insanlığı öldürmektir” düsturuna rağmen milyonlarca müslüman kimyasal silah dışındaki konvansiyonel silahlarla öldürülebilir mi?
Bu olay geride kaldı.
ABD Başkanını toplumda önünde yalancı durumuna düşürmemek için göstermelik bir bombalama yaptılar.
Asıl hedef farklı
Ticaret yolları ve enerji yollarını kontrol etmeyi başaramayan küresel güçler son umut olarak Suriye üzerinden açmayı planladıkları ticaret ve enerji yollarını kontrol altına almak istiyor.
Akdeniz’de hiç görülsün ve konuşulsun istemedikleri munhasır enerji alanlarında İngiltere-Fransa-ABD ortaklığını kurmak istiyorlar.
Bu havzadaki enerji Türkiye olmadan avrupa’ya taşınamayacağı için Türkiye ile Rusya’nın düşman olmasını ve Türkiye’nin batı blokuna yeniden dönmesini arzu ediyorlar.
Son not da İslam dünyasına
Suriye Miraç gecesi seher vaktinde bombalandı.

Terör olmasaydı neler olurdu?

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Terör olmasaydı ne olurdu?

PKK terörünün başlamasından bu yana binlerce şehit verdik.

Zorla karşı safta yer alan veya zorlanan kendi insanlarımızı da öldürdük.

Terörte karşı mücadelemizi sürdürebilmek için en iyimser tahminle 500 milyar dolarımızı heba ettik.

En önemlisi

Bölgede Hayvancılık bitti.

Bölgede ziraat bitti.

Üretim yapılamadı.

Ticaret bitti.

Tarihe bakın

Kayseri’den kalkan ticaret kervanı Darende Diyarbakır Hakkari ve Tebriz yoluyla Hindistan’a ulaşırdı. Trabzon Erzurum ve Tahran üzerinden Kafkasya’ya açılan bir ticaret yolu vardı.

Ticaretin insanları birleştiren, kaynaştıran bir yönü var.

Üretimin olduğu, insanların doyduğu her yerde mutluluk vardır.

PKK terörü bizim bölgemizde bu özellikleri yoketti.

40 yıldır PKK terörü ile meşgul olmasaydık. Üretseydik. Hayvancılık yapabilseydik,ticareti geliştirebilseydik, belki Güneydoğu bölgemiz de diğer bölgelerimiz gibi gelişebilirdi.

Aslında bu terör güneydoğudaki vatandaşlarımızın yoksul ve aç kalmasını sağladı.

Böylelikle bölgenin zayıflamasını, aç kalan kişinin de tepki olarak terör örgütünün saflarına katıldığını artık görelim.

İşte

Emperyalist güçler bugüne kadar içimizdeki dinamik güçleri vasıtasıyla yönettiği ülkemizde Tahterevalli’nin ucunda denge için kullandı.

İçimizdeki uzantıları vasıtasıyla istedikleri kararları aldırdılar.

15 Temmuz gecesinden sonra “ Ya TSK içindeki uzantılarımızı kaybettik” diye feryat eden setkom komutanlarını hatırlayalım.

MİT tırları , 17-25 Aralık operasyonlarıyla başaramadıklarını 15 Temmuz gecesi sonrası Türkiye’ye hedef sınır gücü ouşturduklarını unutmayalım.

Sınırımıza kurdukları şimdi adetlerinin 22 olduğunu öğrendiğimiz ABD üslerinin hala aktivasyonlarını kaybetmediğini görelim.

Bütün bunlara rağmen…

Artık

İçinde bulunduğumuz konjoktürde Türkiye beka meselesi olarak gördüğü Afrin harekatı ile masada büyük ivme kazanmıştır.

Gelecekte

İbadi ile işbirliği yapıp gece tatbikatları yaptığımız Irak ordusu ile terörü bölgede bitirebiliriz.

O zaman bu gün Afrin’de olduğu gibi geri dönüşler, ticaret ve beşeri ilişkiler gelişecek ve Suriye’nin yeniden inşası ile misafir ettiğimiz Suriyeli kardeşlerimizi oralara iskan edebiliriz.

Cerablus Harekatı’nın yani Fırat Kalkanı ile oralara hayat geldi. Afrin’de de benzer bir düzeni kuran Türkiye, bölgenin stratejik olarak hakimi ve abisi olur.

Baştan beri Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapan Türkiye bu sözünde mutlaka duracak.

Ama

Olur a Türkiye’nin talepleri ve çabalarına rağmen Suriye bölünecek olursa Cerablus ve Afrin’deki bölgelerde yerleştirdiğimiz Suriye vatandaşları Hatay örneği gibi Türkiye’nin yönetiminde olmak isteyebilirler.

Ufuk dediğin şey, gelecek ile ilgili perspektif yapmak bu olsa gerektir.

yukarı git