. . . . . GAZETECİ – YAZAR

Monthly archive

Eylül 2016

Hilal ile Haç’ın savaşı

Yazılar içinde tarafından yazıldı

 

Bu yaşadığımız Haç ile Hilal’in savaşıdır.

Hak ile Batıl‘ın

Doğru ile Yanlış‘ın

İyi ile Kötü’nün savaşıdır.

Ve…

Bugünden değil çok eskilerden kodlanmıştır.

Anadolu topraklarına Amerika’nın ‘HASTANE AÇMAK’ bahanesiyle izin alabildiğini, ilk ajanlık faaliyetlerini  hastanelerde, sonra okullarda, sonra da okullarda yetiştirdiği adamları yönetime getirmekle ülkeyi içten kuşattığını yazmıştık.

Yazıyı okuyan bir Kars’lı okurum mesaj attı

Diyor ki;

“Hocam edindiği Kars’m belgelerden Kars’ta açılan hastanede 8.000 Yazıyla yazıyorum (SEKİZBİN) Osmanlı vatandaşının bu hastanelerde zehirlenerek veya yanlış tedavi ile öldürüldüğünü tespit ettim. Ele geçen Patrikhane’nin 14 maddelik eylem planı Kars’ta aynen uygulamıştır.”

Bazılarının “ÜSTAKIL” diye tanımladığı güç benim de hoşuma gidiyor. 

Evet Üst akıl dört bir yandan saldırıyor.

bir tarafta Daeş’e karşı beraber olalım, DAEŞ’i bitirelim diyor.

Öte yandan DAEŞ eline geçirdiği Suriye topraklarını PYD’ye peşkeş çekiyor ve ABD planlarına hizmet ediyor.

Bugün size Aytunç Altındal‘ı rahmetle anarak  “TAVISTOCK” projesini anlatmak istiyorum.

Tavistok Enstitüsü, Bedford Dükü Tavistock’un Londra’daki binalarından birinde I. Dünya Savaşı’ndan kurtulan İngiliz askerlerinin savaş şoklarını araştırmak amacıyla 1921’de Londra’da kurulmuştur. Enstitünün başkanlığını İngiliz Ordusu Psikolojik Savaş Bürosu Başkanı Sir John Rawlings-Reese üstlenmiştir.

Enstitü ve gerçek çalışmaları; ABD’nin en iyi korunan sırrı olmaya devam etmektedir.

I. ve II. Dünya Savaşı yıllarında Psikolojik Savaş Örgüt’ü olarak çalışan Tavistock Grubu Rockefeller Vakfı’nın yaptığı büyük bağışlarla 1946 yılında görev alanı genişletilerek yeniden yapılandırılmıştır. Rockefeller, Tavistock’a daha geniş çaplı psikolojik savaş araştırmaları yapma ve uygulama görevleri vermiştir.

Enstitü çalışmalarının ilham kaynağı o dönemde Londra’ya gelerek Prenses Bonapart’ın verdiği bir malikâneye yerleşen Sigmond Freud’un davranış bilimi doğrultusunda insan davranışlarının kontrolü konusundaki çalışmaları olmuştur. Enstitü bu ideolojinin dünyadaki merkezi olması amacıyla kurulmuştur.

Enstitü bugün, Sussex Üniversitesi’nden, Stanford Araştırma Enstitüsü, Esalen, Massachusetts Institute of Technology (MIT), Hudson Enstitüsü, Herigate Vakfı, Georgetown Stratejik ve Uluslararası İlişkiler Araştırma Merkezi (CSIS), ABD Dışişleri kadrolarının eğitildiği Hava Kuvvetleri İstihbaratı, Rand ve Mitre Corparation Şirketler kadrolarının doktrinasyonu, The Mont Pelerin Society, Trilateral Komisyon, Ditchley Vakfı, Roma Kulübü gibi gizli gruplara kadar uzanan bir ilişkiler ağı geliştirmiştir.

Tavistock, Kore Savaşı’nda ilk defa denenen kitlesel beyin yıkama tekniklerini geliştirmiştir.

Gezi Parkı gibi algı operasyonlarının bu merkez tarafından yönetilip yönlendirildiğini artık biz biliyoruz.

Dün ABD güdümünde  bir ülke olmak hasebiyle zaten istenen operasyonların hepsine açıktık ve etkisindeydik.

Onun için meşin ceketli insani ve kudsi değerleri olmayan bir nesil yetişti.

Şimdi en kötüsü de bu nesil Anne baba olacak ve gelecek nesilleri yetiştirecek.

Kendini çok yönlü olarak geliştiren bu enstitü bugün ahtapot’un kolları gibi çok yönlü olarak sürmekte…

Mesela

Bu Enstitü “DÜNYA’YA 6 MİLYAR İNSAN FAZLA. 500 MİLYON  KİŞİ YETER”

Diyor ve Dehlizlerdeki labortuvarlar neslin gelişimini yavaşlatacak araştırmalar yapıyorlar.

GDO’lu gıdalar ve gıda üzerine oynanan oyunlar bunun eseri.

Teyid edilmemiş bir bilgi olmasına rağmen sizinle paylaşabilirim

Batı bir bölgeye atılıp istenen kişiyi veya nesneyi yokeden, istenmeyene de hiç zarar vermeyen bir bomba üzerine çalışıyor.

Bize düşen

“DÜŞMANIN ÇOK YÖNLÜ ÇOK ARAÇ VE GEREÇLE SALDIRIDA OLDUĞUNU BİLMEK VE ONA GÖRE TAVIR ALMAKTIR.

Fiemanillah(ALLAHA EMANET OLUNUZ)

Artık başınızı kaldırın!

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Şu harita 5 yıl önce bütün olan Suriye’nin son durumu…

Bir tarafta Amerika

Diğer tarafta Rusya

ve en önemlisi İran

Bu arenada köşe kapmaca oynuyorlar.

Suriye toprakları üzerinde İran’ın yetişmiş 40 bin askeri olduğu raporlarda var.

Sizce;

İran 40 bin kişilik bir askerle Suriye topraklarında ne arıyor?

Ne için orada?

ve kime hizmet ediyor?

Bu soruların cevabı bulunmadan Suriye denklemi iyi anlaşılamaz.

Biraz hafızanızı geliştirelim

Saddam Hüseyin

“BEN ARTIK PETROLÜMÜ DOLAR İLE DEĞİL EURO FİYATIYLE SATACAM”

dediği an defteri dürüldü.

35 yıldır ABD hizmetindeki Saddam oyuna geldi ve farkında olmadan Kuveyt’e saldırması organize edildi.

KUVEYT’İ 25 İNCİVİLAYET YAPTIM”

dediği gün plan devreye girdi.

Çift taraflı kazanması gereken emperyal güç önce Kuveyt Emiri Ahmed Elsabah’a

“BEN SENİ KURTARIRIM AMA SEN DE BEDELİNİ ÖDERSİN”

dedi.

Ordu içindeki süresi dolmuş ne kadar cephane varsa  B-52 lere yükleyip Irak’ın çorak topraklarına attı.

Bir de bunları canlı yayınla dünya televizyonlarına servis edince kimse gıkını çıkaramadı.

Kuveyt emiri Ahmed Elsabah’a çıkarılan fatura acımasıdı. Kuveyt tüm varlıklarını ödedikten sonra Petrolünü de 10 yıl süreyle varili 4 dolardan ABD’ye verdi. Bu aşamada dünya piyasalarında  petrolün varili 120-135 dolar fiyattan satılıyordu.

Unutmayın!

Körfez savaşı çıkmadan önce Kuveyt milli geliri en yüksek nüfusa göre  dünyanın en zengin ülkesiydi.

Bugün nerelerde ?

Kuveyt’i böyle semiren emperyal güç Irak tarafına gelince;

Saddam idam edildi.

1.5 milyon insan öldürüldü.

Tarihe kara leke süren olaylar yaşandı.

Irak’ın bütün varlıkları ABD şirketleri tarafından kullanılıyor.

Bu operasyonda sadece Barzani-Talabani karlı çıktı.

Fırsatları kendi milletleri için kullandılar.

Boşlukta buldukları tüm koltukları doldurdular.

Bugün de bölgenin en huzurlu ve hakim noktası Barzani’nin hükmettiği Kuzey Irak bölgesi.

Obama’nın “IRAK’TAN ÇIKIYORUM”

mesajından sonra  elimizde darmadağın olmuş bir ülke, yurt edinmiş bir PKK kaldı. (Haritada gördüğünüz Sarı bölgeler PKK’nın kontrol ettiği topraklar)

Yıllardır Saddam’ın çevresine yerleşen ABD kafalı satılmışlar vardı.

Onlara da iş bulmak gerekiyordu

700 CIA ajanı onları örgütledi ve İŞİD bir gecede çıkıverdi.

İşini bitirince yine bir gecede kaybolacağı gibi.

Tıpkı Asala‘nın bir gecede bitip yerini PKK’nın aldığı gibi

Dün’ü unutursak bugünü anlayamayız.

PKK Türkiye’nin baskısıyla müttefikimiz ABD’nin terör listesine alındı.

Yerine kaynağı PKK olan  PYD, YPG ve diğer isimlerde bir sürü terör grubu çıktı.

Yapılmak istenen ne?

Şu

Irak’ta sömürdükleri petrol ve doğalgaz rezervlerini kurulu boru hattıyla  Yumurtalık’a getirmek yerine kuracakları yeri bir güzergahla Lazkiye limanına indirecekler. 

bize de

“ALIN BORU HATTINIZI BİR YERLERİNİZE SOKUN”

diyecekler

Bunun için o güzergahı PYD veya adı ne olursa terörist ortaklarıyla güzergah açmaya çalışıyorlar.

Daeş‘in ele geçirdiği alanları bekçilik yapsınlar diye PYD‘ye tek kurşun atmadan teslim ediyor ve yolu temizlemeye çalışıyorlar.

Finalde hayal edilen alanlara bekçilik eden PKK ve Lazkiye’de denize ulaşan varlıklar.

Esed’e de küçük bir devletçik verecekler ama

“SAKIN HA KIPRAŞMA”

diyecekler.

Bütün planları Türkiye bozuyor.

ABD üslerine ev sahipliği yapan Türkiye artık eski müttefik değil onlara göre…

PKK’ya teslim edilen alanlarda yeni bir ve havaalanı kuruyorlar.

O arazinin tapusunu da PYD’den satın aldık diyorlar.

Silah verdiklerine ABD para vermez.

Ama neden verdim diyor.

Gelecekte

“BEN BURAYI PARAYLA SAHİBİNDEN ALDIM”

diyerek PYD’yi meşrulaştırmaya çalışıyor.

PYD o Suriye topraklarının sahibimidir? diye soran yok.

Akçakale’de Karkamış’ta burçlarımıza dikilen bayraklarımızın karşısındaki noktalarda ABD bayrağı dalgalanıyor.

Siz ce gerçekten biz kimle savaşıyoruz.?

15 Temmuz’da kime karşı destan yazdık?

“SURİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNE SAYGILIYIZ”

dediğimizde çatlak sesler nereden çıkıyor?

BM toplantıları inşallah yeni bir açılıma, yeni bir ferasete imkan verir.

Rabbim Cumhurbaşkanımızın orada ve her arenada yardımcısı olsun.

Onu korusun ve kollasın.

İran meselesini bir başka yazıda daha geniş yazarım inşallah

Fiemanillah

KURBAN veya BAYRAM

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Kurban bayramı münasebetiyle tüm arkadaşlarım, okuyucularım ve islam aleminin bayramını tebrik ediyorum.

İçinde bulunduğumuz günler Mekke‘ye giden Hacı adaylarının adaylıktan Hacılığa geçtiği günlerdir.

Milyonlarca aday hacı Arafat vakfe’sini tamamlayıp Şeytanı taşladıktan sonra adaylıktan hacılığa geçtiler.

Rabbim Haclarını kabul ve mebrur eylesin.

Ülkelerinde olanlar için ise teşrik tekbirleriyle, kesilen kurbanlarla, eş dost ziyaretiyle manevi bir hazdır Kurban…

O zaman Kurban ne demek?

Oradan başlayalım.

Arapça asıllı olan kurban kelimesi yaklaşmak, yakınlaşmak demektir. Kesilen kurbanla Allah için kesilen kurbanla kulun rabbine yakınlaşması umulur.

Bize Hazreti İbrahim sünneti olan Kurban aslında ilk kez Hazreti Adem‘in iki oğluna emredilmiştir. Ziraatçi olan kabil ürettiği mahsullerin en güzelini Allaha sunmuş, Habil ise hayvanlarının en zayıf en zelil olanını kurban etmeye kalkmıştır.

Buradan da anlaşılacağı gibi Allah rızası için kesilen kurban ‘Allah için kurban küp için kavurma’ mantığının esiri olmamalıdır.

Gücünüzün yettiği en iyi, en güzel en gösterişli hayvanı Allah rızası için kurban etmeli ve akıttığı kanıyla takvasını rabbine sunmalıdır.

Kur’an-ı Kerim’de cenab-ı Hak ‘ SİZİN KANLARINIZ VE ETLERİNİZ ALLAHA ULAŞMAZ. SADECE ALLAHA ULAŞAN TAKVANIZDIR’ buyurmaktadır.

Esas olan inanç ve takvadır.

Kurban teslimiyettir.

Hazreti İbrahim rabbinden erkek evlat istemektedir.

Bir gün secdede ‘RABBİM BANA BİR ERKEK EVLAT VERİRSEN ONU SANA KURBAN EDECEĞİM’ der.

Sare den sonra evlendiği Hacer validemizden  erkek oğlu olur. Çok mutludur.

Oğlu yetişip büyüyünce İbrahim‘e rabbi vaadini hatırlatır.

Rüyasında  emri alan Hazreti İbrahim o gün 100 hayvan kurban eder.

Ertesi gece rabbi tekrar vaadini hatırlatır.

Keza bu defa da 200 hayvan kurban eder.

Üçüncü gece tekrar aynı vahyi alınca  eşi Hacer’e ‘İSMAİL’İ YIKA, GİYDİR VE TEMİZLE’ der.

Beraber bugünkü Cemerat (Şeytan taşlama) bölgesine doğru yürürler ve giderken Hazreti İbrahim oğluna

‘EY OĞUL BEN SENİ RÜYAMDA KESİYOR OLARAK GÖRÜYORUM. SEN BUNA NE DERSİN!‘ der.

Oğlunun cevabı tam gelecekte peygamber olacak mümtaz bir şahsiyyetin cevabıdır.

‘BABACIĞIM SEN NEYLE EMROLUNDUYSAN ONU UYGULA. İNŞALLAH BENİ SABREDENLERDEN BULURSUN’

İşte teslimiyetin sembolü de budur.

Bu naklettiklerim Kur’an-ı Kerimde ayet mealleridir.

Cenab-ı Mevla kulları ibret alsın diye bunu kur’anda nakletmiştir.

Allaha yaklaşmak ve Allaha teslimiyet.

Can alıcı cümleler bunlar.

Rabbim cümlenizin ibadetlerini kabul buyursun.

Kurban kesme nisabına malik olup da kesen kullar için gurbiyyet ve teslimiyet vesilesi olsun.

Kurban ile ilgili iki not.

Akıtılan kan akacak başka kanlara kefarettir.

Kurban kesmek vücudun sadakasıdır. Kurban kesen kişi hastalıklara düçar olmaz.

Rabbim kurban bayramı, kesilen kurbanlar ve tekbirler hürmetine  ülkemize insanımıza mutluluk ve esenlik ihsan etsin.

Bayramınız Mübarek olsun.

Fetö’yü yetiştiren Tunagür’dür

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Yaşar Tunagür

Türkiye’de ABD derin devletinin bir numarası

Kendisi için hoca diye reklam edilmesine kanmayın.

Tapu Kadastro B grubu mezunudur.

Din adamlığıyla ilgili uzak yakın alakası yoktur.

Köy imamının önünde okuduğunun dışında…

Kendisi yüksek mühendis olarak tanınmak ve tanıtılmak için çok çaba sarfetmiştir.

1965 yılında çıkarılan bir kanunla müftülük ve vaizlik ehliyeti Diyanette yapılan bir imtihanla kendisine verildi.

Fahri Vaiz olarak İzmir’de dolaşan Yaşar Tunagür yeni kanunla müktesep haklı olarak İzmir Merkez Vaizliği’ne atandı.

Oradan da 15.12.1965 tarihinde Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığına atanmış…

Hakkında TBMM’de gizli oturum yapılan tek bürokrat olam Yaşar Tunagür için o günkü Cumhuriyet Senatosu araştırma komisyonu kurdurmuştu. Bu komisyon raporunda şöyle diyor.

“ Tunagür, kanunun yürürlüğe girdiği tarihte izmir’de gezici vaiz olduğundan ve kanun bu unvanı kaldırdığından kendisi müktesebi olan izmir vaizliğine tayin edilip kanunî intibakı ‘bu sureti ile yapılmıştır. Adı geçen, 15 . 112 . 1965 tarihinde, kanunî ehliyeti olmadığı halde – çünkü 633 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin (a) fıkrası Başkan yardımcılarından birinin yüksek dereceli din öğretimi gören bir okul veya fakülteden en az ‘birini bitirmiş olmasını şart koymaktadır. Diyanet işleri Başkan Yardımcılığı vekâletine tayin edilmiş ve 1108 saynlı Maaş Kanununun 8 nci maddesine göre ikamet yevmiyesi verilmesi öngörülmüştür. Oysa ki, bu tayinden 4 ay önce, 12 . 8 .1965 tarih ve Emniyet Genel Müdürlüğü Şube I/B, 12723/14172 – sayı : 78075 yazı ile içişleri Bakanlığı bu zatın Atatürk düşmanı, irticaî faaliyetlerde bulunan ve seçimlerde belli bir partiyi desteklemeye hazırlanan bir zat olduğunu Devlet Bakanlığına bir yazı ile bildirmiştir. “

Şimdi sizler Tunagür nereden çıktı diyorsunuz

Biliyorum

Size alakası yok gibi geliyor.

Ama Fethullah’ı başımıza bela eden bu adam.

Kendisi gibi İzmir’de Fahri Vaiz olan Fethullah’ı önce vaiz sonra da İzmir Müftüsü Ahmet Karakullukçu’yu feda edecek kadar kahraman yapmıştır.

İzmir’de fahri Vaizlik’ten merkez vaizliğine geçen Fethullah bölgede artık rahatça kürsüye çıkar olmuştur.

Fahri Vaiz iken müftünün ve cami imamının iznine bağlı vaaz edebilen Fethullah artık rahatça vaaz edebilmektedir.

Kısa Kırklareli (Burada Ermeni patriği Şinork Kalutsiyan’a yazdığı mektupla ünlüdür)ve Manisa vaizliklerinin ardından Tunagür’ün desteğiyle Bornova Vaizi olarak İzmir’de devşirmelerine devam etmiştir.

Şimdi herkes televizyonlarda günah çıkarıyorlar.

Biz o gün de bu yükselişi yadırgamış eskilerin tabiriyle buraya bir mim koymuştuk.

Tabii

Gözden kaçırmamamız gereken şudur

Tunagür ABD derin devletinin Türkiye’deki bir numarasıdır.

O Fethullah Gülen Cemaleddin Kaplan gibileri devşirmiş büyütmüş ve zamanı geldiğinde kullanmıştır.

Cemaleddin Kaplan Adana müftüsü yapılmıştı.

En sonunda Almanya’ya kaçtı. BND’nin desteğiyle orada yaşadı. Ölünceye kadar fitnesini sürdürdü ve sonunda kendisini İslam Halifesi ilan ederek öldü.

Almanya’da kaplancılar hala var. Oğlu post da oturuyor.

Meseleyi CIA’nın uzun soluklu bir projesi olarak düşünürsek ve amacın İslamı sulandırmak ve tavsatarak müslümanların kafasını karıştırmak olduğunu öne alırsak neden Tapu Kadastro elemanından Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı, neden Vaizden Terör örgütü lideri devşirildiğini anlayabiliriz.

Bakın beyler

Amerika Anadolu topraklarına önce Abdulhamid Han’dan aldığıHastane açma izni ile girebilmiştir.

Gaziantep, Sivas, Tarsus gibi bölgelerde önce hastane hizmeti vermiş, ajanlarını oraya doktor olarak yerleştirebilmiştir.

Maaşlarını kendisinin verdiği ABD hastanelerini Amerikan kolejleri takip etmiştir.

Anadolu topraklarındaki ilk ajanlık faaliyetleri böyle başladı.

Sonra

Maliyetli olan bu projenin yerini yerli iltihakçılar yerli işbirlikçilerle parasını devletin ödediği ve devlet imkanlarının kullanıldığı, müslümanların inançlarının da istismar edilerek sömürüldüğü, zekatlarına sadakalarına, yapacakları hayırlara bile ambargo konulduğuna şahit oluyoruz.

“Eğer onlara vermezsem beni bitirirler” diyen bir çok zengin tanıyorum.

Metro’nun sahibi Galip beyin verdiği haraca karşı makbuz istemesi değil mi onu cezaevine gönderen…

Milletin kurbanlarını keseceğiz diye vekalet alıp kesmeyen, bir de o listeleri saklayan kişiler şimdi hakim önünde.

Bir öğrenci grubu için burs temin etmek için arkadaşlar arasında yaptığımız kısa görüşmeden 2 saat sonra beni arayan tanımadığım bir kişi

-Siz bursları toplayın Bize verin Biz gereğini yaparız

demişti.

Vermedik tabii

Ama

Bu baskılara maruz kaldık.

yukarı git