Kut’ül Ammare Kuşatması (7 Aralık 1915 – 29 Nisan 1916), İngiliz kuvvetleri ve müttefikleri ile Osmanlı kuvvetleri arasında geçen I. Dünya Savaşı‘nın temel muharebelerinden biri…
1. Kut Muharebesi olarak da bilinir. Dicle Nehri kıyısında Kut’ül Ammare şehri yakınlarında konuşlanmış İngiliz ve müttefiklerinin kuşatılmasıyla başlayan muharebe, kasabanın Osmanlı Ordusu tarafından ele geçirilmesi ve İngiliz birliklerinin tamamının esir alınmasıyla bitti.
Ordunun çoğu Hint Müslümanlardan oluştuğu için savaş sırasında İngilizlerin takviye ve yiyecek göndermedikleri söylenirse de İngilizlerin takviye birlik gönderemedikleri bugün daha iyi anlaşılmaktadır.
Gıda takviyesi yapan gemiyi de ele geçiren Osmanlı ordusu gemiye de ‘KENDİGELEN’ adını vererek tarihe am salmıştır.
1952 yılına kadar Kut Bayramı olarak kutlanan bu büyük zafer Türkiye’nin Nato’ya girmesiyle ‘ARTIK MÜFFETİK OLDUK DOSTUMUZU ÜZMEYELİM’ gibi garip bir gerekçe ile kutlanmaktan vazgeçilmiş, bu da yetmemiş tarihkitaplarımızdan bu zafer ıkarılmış, okullarda okutulmamış, yeni nesillere öğretilmemiştir.
Kut’ul Amare muhasarası aslında bir askeri dehanın ürünüdür.
FAV adasına ilk çıkarmayı yapan İngilizler aslında planlarını iyi yapmışlardı. stratejik olarak nehir boyunca ilerleyecek ve gerçek emel olan petrol yatakları kontrol altına alınacaktı.
Dikkatinizi çekerim. Bu tarihte Osmanlı Ordusu Kafkasya’da Çanakkale’de Rus’a ve İtilaf devletlerine karşı, Basra Musul bölgesinde de İngiliz ordusuna karşı savaşmaktaydı.
Askeri güç olarak Osmanlı ordusunda kat kat üstün olan İngilizler ‘HASTA ADAM’ dedikleri Osmanlı’yı yoketmenin tam zamanı olduğunu düşünüyorlardı.
Sarıkamış’ta Yemen’den yazlık elbiselerle gelen askerler düşmanla karşılaşmadan soğuktan donmuş Kafkasya’dan dönen moralsiz askerler de gelecek ışığı göremiyorlardı.
ŞEHADET Bir mümin için en yüce makamdı. Bu inanç yedi düvele karşı birden fazla cephede savaşan Türk Ordusunu ayakta tutuyordu.
Libya çöllerinde yapılan savaşlar ve zaferlerden, Yemen de kazanılmış müsademelerden en önemlisi İngilizlerin Ermenilerle birlikte Türk askerlerinin gözlerini kör ettikleri Mısırdaki toplama kampları da tarih kitaplarımızda yazmıyor.
Ermeni mezalimi hala nesiller tarafından gerçek manada bilinmiyor.
Doğuda ortaya çıkarılan Ermenilerin katlettikleri Türklerin toplu mezarlarını da yeteri kadar nesillerimize öğretemiyoruz.
Bu yazıyı neden yazman ihtiyacı duyduğuma gelince;
Kut’ul Ammare zaferiyle ilgili Kültür Bakanlığı zaferin tarihine denk gelen bir kutlama düzenledi.
İstanbul Lütfi Kırdar Kültür Merkezi’nde yapılan kutlamalar her ne kadar kendilerince başarılı bulunsa da bana göre fiyaskodur.
Gazeteci olarak Basın kartımı ibraz etmeme rağmen kutlamaların yapıldığı salona sokulmadım.
Gerekçe
Akredite olan gazeteciler arasında adım yokmuş (Akredite olmak yandaşlığı gerektiriyormuş. O kişilere kartları verilmiş)
İl Kültür Müdürlüğü ve Bakanlığın davetli listesi de ilin A-B-C protokol listesi
Davetiyeleri göndermişler ama gelen yok.
Kapıda bu hazzı yaşamak için bekleyen binlerce vatandaş gördüm.
Gazeteci olarak içeri giremeyen benim gibi onlarda o güzellikleri göremedi.
Cumhurbaşkanı konuşmasını yaparken izleyicilerden kamera kaçıyor.
Çünkü
Salon boş…
Bu organizayonun en başından en sonundaki yetkiliye kadar sözüm şudur.
Milleti merkeze almadığınız hiç bir organizayon başarılı olamaz.
Siz milleti hor gördünüz
Onları bu kutlama zevkinden mahrum bıraktınız.
Devletle milletin kaynaşmasına engel oldunuz.
Her defasında milleti öne alan Cumhurbaşkanını bile kendi ilkeleriyle ters düşer pozisyona koydunuz.
Eserinizle övünebilirsiniz.