Kafamı bozan şeyler
Esselamu Aleyküm
Bugün sizlere kafamı bozan bazı şeyleri kısa kısa aktaracağım.
Umarım sıkılmazsınız.
Belki siz de benim gibi düşünüyorsunuzdur.
SOSYAL MEDYA
Sosyal Medya denilen herkesin elinde cebinde dolaşan akıllı telefonlar yeni bir hastalığımızı beraberinde getirdi.
Bilen- Bilmeyen, anlayan-anlamayan, fikri olan-olmayan herkes ortaya karışık ahkam kesiyor.
Bazıları reklamını yapıyor. Bazıları ‘TV’lerde mesajım okunsun’ diye klavye başında sabahlıyor. Okunmayınca da tekrar tekrar taciz ediyor.
Bu programları yapanlar da bir çoğunu okumaya layık bulmadığı bu mesajlara değer verdiğini, tekrar tekrar zikretmek zorunda kalıyor.
Bu işin başını da Televizyon kanalı konusunda okul ve yol gösterici olan TRT kanalları yapıyor.
Beyler;
İçine düştüğünüz girdaptan çıkın. Birçoğunu okumaya değer bulmadığınız mesajlar için benim ve diğer izleyicilerin zamanını çalmayın.,
Siz de biliyorsunuz ki o klavye kahramanları ipe sapa gelmez bir çok şeyi yazıyor, ve siz onu canlı yayında okuyamıyorsunuz.
Okuyamadığınuız mesajlara değer vermeniz, insanlara ‘bize yazın’ diye zorlama yapmanız ikiyüzlülük değil mi?
TÜVTÜRK İSTASYONLARI
Araçlar için 2 yılda bir (yeni trafiğe çıkan araçlar 3 yılda bir) yaptırmak zorunda olduğu trafik muayenesi gerçekten muhteşem bir hizmet…
Eskiden Açık Hava Tiyatrosunun önünde sıra olan araçlara şöyle bir bakan polis memuru kardeşlerimiz yola çıkmanıza izin veriyordu.
Şimdi öylemi?
Aracınız en ince noktasına, farların, frenlerin akım şemasının herşeyin ama herşeyin en ince teferruatına kadar bakılıyor.
Belki de yollardaki araç kalitesinin yükselmesinin sebebi bu.
Araçlar çok iyi kontrol edildiği, eksiklerin hemen giderilmesi, olmadığında yol belgesinin verilmediği sıkı bir denetim.
Kutluyorum.
Ülkemin insanları da herkes gibi değerlidir.
Kafamı bozan konulara gelince;
Size saatli randevu veriliyor. Saatinden evvel gidiyorsunuz ama randevu saatiniz ortalama 2 veya 3 saat rötarlı geliyor.
Bu istasonlarda bir günlük kapasitenin randevusu veriliyorsa saat belirlemenin ne anlamı var?
Bir de orada ‘Far camı soluk’ diye bir yerli aracın sadece bu sebepten ötürü muayeneden geçirilmediğine şahit oldum.
Bu kadarı da fazla ve gereksiz…
MİNİBÜS KAOSU
Taksim’den kovulan minibüsler şimdi Beşiktaş ve Şişli merkezli olarak hizmet veriyor.
İhtiyaçtır. tercihtir tamam
Bunlara diyeceğim yok.
Eskiden daha sıkı kontrol edilen, ayakta yolcu alınmayan minibüsler şimdi tıkış tıkış
Bir de nerede belediye otobüs durağı varsa orası minibüsler işgalci.
O kadar ki belediye otobüsü durağa girip yolcu alamıyor.
Minibüsler için ayrı duraklar olmalı veya Belediye otobüs duraklarını kullanacaklarsa önceliği toplu taşıma araçlarına vermelidir.
Hız ve tehlikeli makasları artık saymıyoruz.
Minibüs esnafı kendi kendini kontrol etmeli ve denetimini de kendisi yapmalıdır.
YİYECEK -İÇECEK ENFLASYONU
Günümüzde en büyük şirketlerin bile yüzde 5-10-15 gibi fiyatlarla satışlar yaparken, gıda sektörü maliyetlerini ikiye üçe katlayan fiyatlarla satışlar yapıyor.
Kar marjı çok olunca da herkes bilse de bilmese de gıda sektöründe bir düzen sahibi olmak istiyor.
Evimden işime gidinceye kadar 1 kilometrelik mesafede yolumun üstünde 156 tane yiyecek – içecek noktası saydım.
Yürüme mesafesinde bu kadar çok dükkan olunca bol bol iflaslar, el değiştirmeler,konsept değiştirmeler ve daha neler neler. kendiliğinden oluşuyor.
Arz talep dengesini gözetmeyen bu oluşumun ‘İşlerimiz kötü’ diye şikayete hakkı yok.
Hizmeti iyi ve kaliteli üretmek esas ise bu enflasyon kurumlar arasında ayrım yapmayı da zorlaştırıyor.
Her iş için bir yeterlilik belgesi lazım ama en hassas konu olan gıda da çalışan, iş kuran, hizmet eden insanlardan belge istenmiyor.
Siz ce de garip değil mi?