. . . . . GAZETECİ – YAZAR

Author

Abdurrahman Pala - page 4

Abdurrahman Pala has 97 articles published.

NATO, ŞİO ve ERDOĞAN

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Trump yazımdan sonra gazeteciler de dahil bir çok arkadaşım “abartıyorsun” eleştirisi yaptı.

Herkesin fikrine saygı duymak lazım.

Ama;

Bugün 1950 deki Türkiye’nin girmek zorunda kaldığı NATO yok.

O zaman dünya iki kutupluydu.

Bir tarafta Sovyetler, karşısında Batı bloku ve ABD vardı.

O zaman kırmızı telefon Sovyetler Komünist Parti Genel Sekreteri ile ABD Başkanı arasındaydı.

Bugün SALT 2 anlaşmasıyla ABD Rusya’ya kazık attıysa bile Rusya ve ABD arasında güven bunalımı sözkonusudur.

Bunun ilk emareleri 1993 yılında Gorbaçov ile Baba Bush arasında yapılan Malta Zirvesi’nde verilmiştir.

Zaafı olan Gorbaçov müttefik ülkelerini bir arada tutmaya çalışırken, Baba Bush ona Ortadoğu ve yeni dünya düzeni ile ilgili yapacaklarını söyledi. Gorbaçov’a söz hakkı bile vermedi.

Oradan başlayan ABD’nin Irak işgali. Arap baharı ve bugün hala yaşadıklarımız ABD’nin şahinlerinin o günkü planlarının deklare edilmesi anlamına geliyordu.

NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan Türkiye’ye 15 Temmuz kalkışmasının üzerine mesaj vermek için eylül ayını beklemesi kabul edilebilir bir olay değildir.

Biz “15 Temmuz’un arkasında ABD dinamik güçleri var” diye inanırken, ABD’li generaller

Türkiye’deki müttefiklerimiz hapse atıldı” demediler mi?

80 darbesinde “Bizim çocuklar başardı” diyenler 15 Temmuz sonuçlarından sonra eşekten düşmüşe benzediler.

Ama

Fikirlerinden vazgeçtiler mi?

Hayır.

Bakın

3 gündür İstanbul’da devam eden NATO Parlementer Meclisi toplantısında takke düştü kel göründü.

Cumhurbaşkanı ve Bakanlarımız hepsinin yüzüne gerçekleri haykırdılar.

Bundan önceki NATO toplantısının Sovyetler ve müttefiklerinin Varşova Paktı Sözleşmesini

deklare ettikleri salonda yapmadılar mı?

Bu amiyane tabirle “İninize de Girdik” anlamına gelmez mi?

Bu Rusya tarafından kolay kabul edilebilir, kolay bişeymidir?

Sevgili arkadaşlar, okuyucular, Türkiyeliler, kendini Türk hissedenler ve Türk olduğu için gurur duyanlar

NATO bugün için Türkiye’ye kontgerilla dışında katkısı olmamıştır.

O da sadece tavsiye niteliğindedir.

İçimizde konuşlandırdığı kontrgerilla devletin silahlarını vatandaşa doğrulttu.

Bir de Kore’ye gönderdiğimiz 5.000 vatan evladı var.

Bazısı şehit oldu. Bazısı gazi. Bazısı da onun hasarlarıyla yaşadı. Yaşayanları da son demlerini yaşıyor .

Bunun dışında NATO’nun Türkiye’nin hangi yarasına merhem olmuştur bir düşünün.

Yoktur.

Olmamıştır.

Bundan sonra da olmayacaktır.

Cumhurbaşkanı Pakistan’a gitti. Ziyaretini bitirdiği saatlerde ABD sekreteryası soluğu Navaz Şerif’in yanında aldı.

Cumhurbaşkanı ŞİO (Şanghay İşbirliği Örgütü) dedi hemen ABD’den çatlak sesler geldi.

Şimdi tüm merakları Erdoğan ne yapacak?

Bu NATO’nun genel sekreteri ABD’nin yeni başkanı TRUMP’ı uyardı.

Nasıl olabiliyor demeyin.

Dünya’nın milli gelirinin yarısını 60 aile paylaşıyor.

Onların bölüştüğü hasılanın yarısını da 6 aile paşlaşıyor.

Rothşild, Rockefelller Soros bunların başında…

Dünya’yı yönetmek iddiasında olan bu kişiler para oyunlarıyla dünyayı yönetiyor.

Bunların planlarında TRUMP yoktu. Hilary seçilecek düzenleri sürecekti.

Trump seçilince apıştılar.

Şimdi ki hedefleri TRUMP’ı başkan koltuğuna oturtmamak.

Bunu nasıl yapacaklar?

Ya TRUMP’ı yargılayacaklar ve mahkum edecekler

Ya da öldürecekler.

ABD yasalarına göre Başkana bişey olursa yerine yardımcısı geçiyor.

Trump’ın yardımcısı Pence de onların istediği gibi bir başkan figürü

Onun için dolar hızla yükseliyor.

Aralık ayı başında suçlamalar başlayacak.

TRUMP bütün bunlara göğüs gerebilirse ve yemin ederek Başkan olursa ABD ve Türkiye bir nefes alacaktır.

Ama başkan olduktan sonra da tehlike geçmez.

Tetikte olmak lazım.

Kennedy başkan iken Dallas’ta öldürüldü.

Herkesin bir hesabı var.

Ama unutmayın

Allah’ın da bir hesabı var

Selam ve dua ile…

Dünya’da ve ABD de yeni dönem

Yazılar içinde tarafından yazıldı

 

ABD’de yeni bir dönem başlıyor.

Trump kendi partisinden bile destek görmediği bir seçimi kazandı.

Aslında bu sürpriz değil.

Bakın

Amerika’nın derin devleti başkanlık işini sıraya koymuştur.

80’li yılların sonunda Baba Bush 8 yıl başkanlık yaptı. Ardıdan sekiz yıl Clinton. O bitti bu defa Cumhuriyetçi oğul Bush başkan seçildi. Onu Barak Obama takip etti.

Obama’nın sekiz yılının ardından sıra Cumhuriyetçilere gelmişti.

Seçimden 3 gün önce arkadaşlarla haber toplantısı yaparken “Trump kazanacak” dediğimde herkes bıyık altından güldü.

Ben kahinmiyim?

Hayır

Sadece ABD’nin bu sırasını biliyorum.

Oğul Bush’un kazandığı seçimde aylarca oy sayma muhabbeti çıktığını unutmayın.

Bu seçimde de Demokratlar 1 milyondan fazla oy aldılar. Clinton 1 milyon daha fazla oy aldı ama seçim sistemi Trump’ı başkan yaptı.

Bu nedenden ötürü…

Neyse;

Şimdi yeni bir dönem başladı.

Dünya’da ve Türkiye’de bazı şeyler değişecek.

Hatırlarsanız

Trump seçim çalışmaları sırasında

Daeş’i Obama Kurdu. Cinton ona yardım etti” demişti.

Hemen Trump CIA tarafından karantinaya alındı.

Bir daha da bu sözü ağzına almadı.

Trump başkanlığı 20 Ocak’ta teslim alacak.

Şubat ayına kalmaz Daeş buhar olacak.

Eğer CIA’yı aşabilirse Fetö de Mart ayına varmadan Tükiye’ye iade edilir.

Trump’ın Başdanışmanı emekli asker Michel Flynn seçimlerin hemen ardından bir makale yayınladı ve orada

“Arka bahçemiz Pensilvanya’ya rahatça yerleşmiş olan bu maskeli terör ve istikrarsızlık kaynağı tarafından Washington’ın gözü boyanırken NATO müttefikimiz Türkiye’ye engel olmak mantıksızdır. Türkiye’nin bakış açısıyla Washington, Türkiye’nin Usame bin Ladinine sığınak oluyor. 11 Eylül’den sonra Usame bin Ladin’in Türkiye’de güzel bir köyde yaşadığını ve aynı anda Türk vergi mükelleflerinin vergileriyle fonlanan 160 okulu işlettiğini öğrenseydik ne yapardık?” diye yazdı.

 

20 Ocak’a kadar mühür hala Obama da.

Bu arada FETÖ durumun nazikleştiğini anlarsa yapacağı iki şey var.

Kanada’ya kaçmak

Çünkü Kanada ile suçluların iadesi anlaşmamız yok.

İkinci seçenek yıllardır hazırlıklarını yaptıkları Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki külliye’ye sığınmak.

 

Trump CIA’yı aşabilirse dedim.

 

Çünkü CIA, Gülen’i iade etmez.

Ederse ne olur?

Güven bunalımı olur ve çözülme başlar.

CIA dünya üzerinde FETö gibi kullandığı bir çok yavşak ve asalağı kullanamaz hale gelir.

Bu da çözülmeyi beraberinde getirir.

Onun için CIA Gülen’i iade etmez. Etmek zrunda kalırsa zehirler ve Gülen Türkiye’ye gelemeden de ölür.

Görelim mevla neyler

Neylerse Güzel eyler

Amenna ve Saddakna

Allaha emanet olunuz.

Dugin Ankara’da

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Putin’in danışmanlığını yapmış Aleksandr Dugin, Rus derin devletinin önemli ideologlarından biri. Adı “Strajejist “ olarak yazılsa da bir zamanlar resmi danışmandı,

15 Temmuz’dan iki gün önce Ankara’ya geldi. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmek istedi. Görüştürülmedi. Bunu Külliye’nin özel kalemi mi yoksa şu an tutuklu bulunan ve Silahlı Kuvvetler’den atılan Cumhurbaşkanlığı yaverlerimi? Sağladı bilinmiyor.

15 Temmuz’dan bir gün önce MİT ile görüşen hatta görüşmeöncesi 2 saat bekletildiği anlatılan Dugin’in söyledilerini bilmiyoruz. Ama eğer darbe girişimini haber verdiyse akla gelen o dur ki; inandırıcı bulunmadı ki; ertesi gün pilotlardan birinin MİT’e gelmesiyle ve verdiği bilgiyle MİT darbe girişiminden haberdar oldu.

Belki

Bir gün önce Dugin ciddiye alınsa ve hemen üzerine yoğunlaşılsa darbe girişiminden önce haberimiz olacaktı.

Bu nedenle Ankara-Moskova ilişkilerinin geleceğini kestirmek için yakından tanınması gereken biri…

Dugin dün bir daha Ankaradaydı.

Ak Parti Grup Toplantısına katıldı.

Bombalanan Meclis bölümlerini gezdi

Ardından Gazetecilerin önüne çıktı.

“Sayın Putin’in en önemli mesajı Türkiye’ye stratejik ortaklık teklif ediyor ve dostluk elini uzatıyor. Bunu zaten herkes biliyor. Stratejik ortaklığın anlamı nedir? Bunu uzman kişiler ve entellektüel kesimin araştırması lazım.” deyiverdi

Türkiye’nin Stratejik ortak olan “ ABD tarafından Feto marifetiyle bölünme ve parçalanma tehlikesi geçirdiğini, Türkiye parlamentosunu, TBMM’yi bombalayan insanların arkasında kimlerin durduğunu biliyorsunuz. Bu Rusya değil kesinlikle” diyerek tarizle Türkiye’nin NATO değil Rusya ile işbirliği içinde olmasını klişeleştirdi.

Dugin, “Yaptığımız çalışmalar sonucu, Sayın Erdoğan cesur bir şekilde Sayın Putin’le telefonla görüştü. İkili ilişkilerin düzelmesinde çok önemli rol oynayan ‘özür dileme’ konusundaki çalışmalardan sonra, biz anladık ki FETÖ bir girişimde bulunacak ve bunu ABD adına yapacak.” dedi.

“FETÖ’nün dışındaki güçlerin kimler olduğunun” sorulması üzerine, Dugin, “ABD ve Batı’dan diretilen bir siyaset var. Erdoğan, bağımsız siyaset yürüttüğü ve güçlü bir Türkiye için adımlar attığı süre boyunca; Türkiye’deki yapılanma, ABD taraftarlığı bu süreci daha da keskin bir şekilde kıskaca sokacak, Türkiye-Rusya ilişkilerine karşı çıkacak.” diyerek baştan beri bizim olayları tahlil ederken söylediklerimizi teyid etti.

Evet !

Hedef Türkiye devleti nezdinde başeğmeyen Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan dı.

Ben bu hedeften vazgeçildiğini düşünmüyorum.

Onun için Cumhurbaşkanı sıkı korunmalı diyoruz.

Hele hele Irak ve Suriye meselelerinde Cumhurbaşkanımızın tekliflerini mecburen kabul etmek zorunda kalan ABD’nin bundan sonra hangi hain planla karşımıza çıkacağını düşünmeli ve oluşturacağımız gözlemlerle ABD oyunlarını bozmalıyız.

 

ABD ne yapmak istiyor?

Makaleler içinde tarafından yazıldı

Kanayan yara Irak ve Suriye’de Baba Bush ile başlayan operasyonlar, Obama‘nın “Irak’tan çekiliyorum” kararının ardından yeni bir safha kazandı.

Terör listesindeki PKK’yı Türkiye’ye karşı savunamayan ABD, kurdurdukları PKK’nın alt grup teröristleri ile şimdi de Rakka operasyonuna  başladığını duyuruyor.

Beyazsaray sözcüsü PYD-YPG’ye hava desteği vererek Rakka operasyonuna katılacaklarını, Türkiye’yi burada istemediklerini söylüyor.

Ne zaman

ABD Genelkurmay Başkanı Ankara’da Genelkurmayda yapılan askeri görüşmenin sürdüğü saatlerde…

Sayfalarımda canlı ses kayıtlı Trump‘ın sözleri var.

Ne diyordu yarın Hılary Clinton‘a karşı başkanlık yarışına girecek olan Trump

“İŞİD’i OBAMA KURDU. CLİNTON ONA YARDIM ETTİ”

Bir an için düşünün

“Bir sabah kalktığımızda DEAŞ-İŞİD hepsinin yok olduğunu görebiliriz” demiştim.

PYD sözcüsü daha dün ABD’den yeni silahlar geldiğini açıkladı.

Mc Curk hava desteği vereceğini resmen açıkladı.

Deaş’ı PYD-YPG güçlerinin, Rakka’ya yürüyüp tek kurşun atmadan Rakka’yı DEAŞ’tan temizlediğini varsayın.

Daha önce DEAŞ’ın yaptığı gibi…

Onlar da işgal ettikleri bölgeleri PKK, YPG-PYD ve adı ne ise onlara terketmediler mi?

DEAŞ sonrası ganimet bölüşümünde masada kim olur?

Tabii ki PYD-YPG

Bu operasyonu deklare etmekle onu yasallaştırıyor.

Kamışlı bölgesinde  ABD İncirlik’i taşıyacağı bir üs kuruyor.

İncirlik’in üç katı büyüklükte bir askeri güç alanı

ABD diyor ki;

“BEN BU ARAZİYE ASKERİ HAVAALANI  KURACAĞIM ARSAYI DA SAHİBİNDEN ALDIM” 

1.5 milyarlık araziyi PYD onlara 750 milyon dolara satarak jest (!) yapmış

Böyle bir para verildiğine inanacak safdillerden değilim.

Siz de öylesinizdir inanıyorum.

Amaç

“BEN BU ARAZİYİ SAHİBİNDEN ALDIM” diyerek PYD-YPG’yi muhatap kabul ediyor ve onu kamuoyunda yasallaştırıyor.

“BU ARAZİ SURİYE’YE AİTTİ. YPG-PYD’NİN NASIL MÜLKÜ OLDU” diye soran yok.

Şimdi Rakka operasyonuna YPG-PYD ile onlara hava desteği vererek katılıyoruz. demek

“BİZİM BÖLGEDEKİ PARTNERİMİZ PYD-YPG DİR BÖLÜŞÜMDE DE MASADA ONLAR OLACAKTIR.”

demektir.

Türkiye neden istenmiyor?

Cumhurbaşkanının ısrarla teklifine rağmen, ABD neden Türkiye’yi istemiyor?

Çünkü;

Türkiye Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünde ısrarlı. “Bizim başkasının toprağında gözümüz yok. ”  diyor.

Operasyonu Türkiye ile yaparsanız bölüşmeyi nasıl başaracaksınız?

Halbuki ABD’nin planı Irak ve Suriye’de birden fazla terör devleti kurdurarak Türkiye’yi kuşatmak amacında…

Kurduracağı Lazkiye merkezli küçük bir Nusayri devletinin yanısıra kurduracağı devletlerle  hem İsrail’i koruma altına alacak, hem de Türkiye’nin kara sınırını terör devletleriyle kuşatacak.

Zaten Suriye topraklarında yeni İncirlik de kurulunca sorun kalmayacak.

Irak’ın enerji kaynaklarını Rakka’nın altından geçecek bir hatla Lazkiye limanına indirecek.

Türkiye’ye de “Kerkük – Yumurtalık Petrol Boru Hattı’nı al biyerine sok” diyecek

Bakanlar Kurulu’nun tamamına yakını İngiliz pasaportlu Irak hükümetide zaten ABD’nin ağzının içine bakıyor.

Misilleme Türkiye’nin Rusya ile yaptığı işbirliğine böyle karşılık verilecek.

Unutmayın!

ŞER KUVVETLERİN AKLI İNGİLİZ, GÜCÜ ABD’DİR

Bizim burada yapmamız gereken uyanık olmak, bölgede mezhep savaşları planlarını bozmak, Telafer veKerkük’le birlikte Suriye topraklarındaki Türkmenleri himaye etmektir. Musul da 500 bin olan Tükmen nüfusu bugün 50 bin civarında

Çok acı. Bu insanların 10 katı çile çekiyor. Musul da kalanlar da zaten çilenin içinde…

İran

Ondan bişey beklemeyin

O zaten bütün bilinenlerin aksine ABD planlarının partneridir. Okeye dördüncüdür. İslam birliğinin önündeki en büyük engeldir.

Ta 2500 yıldan beri Türklere düşman olmuşlardır.

Bazı fanatik arkadaşlar vardır.

“O ORADAYSA BEN KARŞISINDAYIM” der ya İran hep Türklerin ve Müslümanların karşısındadır.

Bugün de öle…

Görmediğiniz gerçekler

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Ben mesleğe yani gazeteciliğe “polİs muhabiri” olarak başladım. Önce Musahhih olmuştum ama

“GAZETECİLİĞİN EN YÜCE MAKAMI MUHABİRLİKTİR”

Ne “GENEL YAYIN YÖNETMENLİĞİ” ne de “HABER MÜDÜRLÜĞÜMUHABİRLİK kadar renkli ve zevkli değildir.

Hele hele bizim zamanımızda…

Muhabir bir işe gider, orada gördükleri ve öğrendikleri ertesi gün gazetede çıkacak haberin tek kaynağıdır.

Gazetelerdeki haberler onun için muhabirin imzası ile yayınlanır.

O hadiseyi gazeteye aktaran muhabirin görüşü ve değerlendirmesidir.

Başka iletişim aracı yok.

Twitter veya başka kanallar da yok.

70’li yıllarda sadece Anadolu Ajansı ve  Türk Haberler Ajansı vardı.

Devlet ajansı daha çok siyasi ve Ankara kaynaklı haberleri verirdi.

Türk Haberler Ajansı Kadri Kayabal’ın liderliğinde onunla yarışmak isterdi.

Orada Niyazi Dalyancı, Hasan Yılmaer gibi abilerimiz vardı.

Ajansların da Polis muhabirleri vardı.

Ama

Sabah saat 7’de Ceraim raporunu aldığımızda oradaki olayları aramızda paylaşırdık. Biri Sarıyer’e giderken bir diğeri Çekmece’ye giderdi. Biri Kadıköy’e diğeri Kartal’a…

Sonra  Sansaryan Han’ın (O yıllardaki İstanbul Emniyet Müdürlüğü) basın odasında buluşur ve birbirimizle haberleri paylaşırdık.

Bir muhabir bir habere gider ama 3 veya 4 habere sahip olurdu.

Ayni yöntemi abilerimiz Meserret Kahvesi‘nde buluşarak yaparlarmış.

İşe giden muhabirin haberi aynı zamanda ajansın da bültenlerinde yer alırdı.

Ama o işe giden muhabirin yazımıyla

Tabii ki ajansın muhabirinin imzasıyla…

Bu ilişki bazen haber atlatma kaygusu da olurdu.

Mesela işe giden muhabir albümden bulduğu resimlerin en iyilerini kendisine ayırırdı.

İşte Polis muhabirliğini bu minvalde yapardık.

Sabah gazetesine geçtiğimde Spor Servisi’nde boşluk vardı.

Burada Altan Tanman ve Mustafa Bilim ile Sabah gazetesinin Spor sayfasını yapardık.

Polis Muhabirliğinde dayanışmayı bulamasak da spor muhabiri olarak da görevimizi yapmaya çalştık.

Basın toplantıları TSYD’nin lokalinde yapılır, maçı da İnönü veya Ali Sami Yen de izlerdik.

Güzel günlerdi.

Şimdi bu noktaya nereden geldim diye düşünüyorsunuz.

Son yıllarda spor dünyasına bakıyorum da renkli olmasından başka gazetelerin birbirinden farklı konumu yok.

Bir de Maç naklen yayınlarındaki yayıncı kuruluşda yapılan açıklamaları haberleştiriyor.

Hepsi TV başında oluyor.

Maçlar da TV başında izleniyor.

Maç yayınını 5-10 TL vererek evinin yakınında bir cafe’de izliyorlar.

Kulüp yöneticileri Maçlara “İNSANLAR MAÇA GELMİYOR” diye feryat ediyor.

Stadlar toprak ve kumlu sahalardan gerçekten yeşil sahalara dönüştü.

Modernleşti

Ulaşım kolaylaştı.

Ama maliyetler cafelerde 5-10 tl olunca  Stada gitmek pahalı geliyor.

En ucuz maç bileti 50 TL

Bir de ulaşımı koyun üstüne

Kıyas kabul etmez hale geliyor.

Kulüpler batakta, borçları boylarını aşmış…

Hepsi raiting peşinde…

Futbol sektörünün as oyuncuları Federasyon yöneticileri ise günü kurtarmak peşinde.

Futbol takımlarının listesinde 14 yerli 14 yabancı bulunabiliyor.

Kime faydası var bilmiyorum.

Savunmasında denilen hiç bir şey olmadı.

Başakşehir Futbol takımı buna rağmen 8-9 yerli futbolcu ile maça çıkıyor.

Ve lider.

Onları başta hocaları olmak üzere kutluyorum.

Akhisar maçında  bir gol bir asist yapan genç yetenek Cengiz Ünder‘i ayrıca kutluyorum.

Avrupa’nın genç yetenekleri listesinde ilk on listesine girmiş.

Cuma günü Galatasaray’a karşı liderliğini korumaya çalışacak.

Liği birinci bitirmesini gönülden istiyorum.

Belki o zaman diğer kulüpler yaptıkları hataları anlar ve Başakşehir’i örnek alırlar.

Maçların izlenmemesindeki bir başka sebeb de Nesil değişti. Beğeniler ve tercihler farklılaştı. Yönetenler bunun farkına varamadı.

Taraftarlık uğruna yanlış şeyler yapmak ve yanlışlar üzerine bina inşa emek kimseye fayda sağlamaz.

İşte görmediğimiz gerçeklerden bazıları bunlar.

 

 

Cumhurbaşkanı SIKI KORUNMALIDIR

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Son yazımla ilgili arkadaşlarım, dostlarım ve okuyuculardan eleştiri aldım.

Ortak nokta “BAŞLIĞIN YAZIYI AÇIKALAMADI” şeklinde idi.

Ben o başlıkla Mursi ve Sisi örneğine atıfta bulunmuştum.

Ama

Asıl yazının özü ABD’nin Allende operasyonuydu.

Kısaca hatırlarsak

ABD Başkanı Watergate skandalının kahramanı  Richard Nixon Güney Amerika’da  Salvador Allende seçimle iş başına gelince kuduruyor.

İstemedikleri ve istemeyecekleri biri demokrasinin belirleyicisi olan sandık yoluyla iktidara gelmişti.

Allende’nin suçu da “SOLCU” olmasıydı.

Küba’da zaten 60’lı yıllara damgasını vurmuş bir Fidel Castro meselesi vardı.

Yan taraftaki Komünist Castro zaten ABD’ye kafa tutuyordu.

Bir de Güney de  İkinci Castro örneğine izin verilemezdi.

Bunun arkası gelir yeni yeni komünist alanlar oluşurdu.

Bunun için 10 milyar dolar bütçe ile Nixon, meşhur Henry Kissinger’i görevlendirdi.

3 yılın sonunda Salvador Allende iktidardan uzaklaştırıldı.

Yerine Allende‘nin genelkurmay başkanlığına atadığı Pinochet getirildi.

Pinochet darbe yapmıştı.

Yıllarca Şili’yi yönetti.

Tabii ABD menfaatlerine uygun olarak…

Bu örneği anlattım ve  Mısır’da seçimle işbaşına gelen demokrasinin ürünü Mursi‘ye onun atadığı genelkurmay başkanı  Sisi darbe yaptı.

Mursi idamla yargılanıyor.

Hala sağ ama demir parmaklıklar ardında

Şili örneğinde olduğu gibi Sisi darbeci olarak Pinochet‘in yolunda

Bunu hatırlamak için o başlığı atmıştım.

Hatırlatmak istedim.

Şimdi gelelim neden?

Neden bunları yazdım?

60 darbesinden beri Türkiye ABD’nin istediği gibi yönetildi.

Seçimle işbaşına gelen siyasetçiler de yüzünü oraya çeviriyor, sorun çıkmıyor.

2002 seçimlerine gelindiğinde Türkiye dibe vurmuştu.

Kimseye kafa tutacak, dayatacak, hatta fikrini söyleyebilecek hali bile yoktu.

Clinton’un önünde tahtaya cezaya kaldırılmış öğrenci gibi duran Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit resmi hala hafızalarda…

Yeni döneme Recep Tayyip Erdoğan ile giren ABD, eski siyasetçiler gibi Erdoğan’ı da kullanabileceğini düşündü.

BOB  Eş Başkanı seçtiklerini unutmayın.

Türkiye’deki dinamik güçleri (Fetö dahil)  Ak Parti’yi destekleme mesajı verdi.

Ta ki

Erdoğan’ı eski siyasetçiler gibi kullanamayacaklarını anladıkları an’a kadar.

Ne zaman ki Erdoğan’ı Başkaldırdı. (Bunun fitili Davos’taki toplantıdır)  artık dinamik güçleriyle Erdoğan’ı etkisiz hale getirmeye çalıştılar.

Önce ameliyat masasında öldürmeye kalktılar.

Sonra MİT üzerinden saldırı, ardından 17-25 Aralık.

Bütün bunların arasında minik saldırıları saymıyorum.

Nihayet 15 Temmuz gecesi.

Deniz’i Kara’sı uçağıyla planlar iyi yapılmıştı.

Erdoğan Marmaris’te bulunacak ve  rehin alınacaktı.

Tıpkı Genelkurmay Başkanı’nın rehin alınması gibi

Rabbim izin vermedi.

Minnacık alanda Erdoğan’ı yakalayamadılar.

Saniyelerle kurtuldu.

Bandırma üzerinde Erdoğan’ın uçağını vurmak için kurdukları tuzak da işe yaramadı.

Bundan sonra dinamik güçler için tek bir hedef kaldı.

ERDOĞAN’I ÖLDÜRMEK

Bu Turgut Özal’ın başına geldiği gibi zehirleyerek mi olur, yoksa  resmen suikast mi olur bilemem.

Ama;

Cumhurbaşkanı Erdoğan sıkı korunmalıdır.

Padişahlar için tutulan çeşnicibaşılar onun için de tutulmalıdır.

Düşmanın hele hele Musul meselesinde “ARAZİDE DE OLACAĞIZ MASADA DA” sözünden sonra gözünü kan bürüdüğünü düşünüyorum.

ABD’nin sahada kullanmaya çalıştığı PYD’nin vurulması da onlar adına kantarın topuzunu kaçırdı.

Onun için diyorum ki;

“CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN ÇOK SIKI KORUNMALIDIR.”

 

Allendeyi tanırmısınız ? ya da Sisi’yi

Yazılar içinde tarafından yazıldı

 

Bugün size tekrarlanan Siyonist oyunlarından bahsedeceğim.

İran meselesini unutmuş değilim.

Hadi oradan başlayalım.

Uzun yıllar ABD’nin güdümünde Şah Rıza tarafından (Babası ve kendisi) yönetilen Pers imparatorluğu son Başbakanı Şahpur Bahtiyar‘ın itiraf ettiği gibi geri dönülmez yoldadır.

Kısa başbakanlığı döneminde Bahtiyar ABD ile ilişkileri uzlaşmacı bir tavır takınarak, taviz vererek, “Ben sizdenim. daha ne istiyorsunuz?” diyerek ABD’nin gazını almaya çalıştı.

ABD uzun yıllar beslettiği Humeyni‘ye kucak açan Fransa‘ya da sözler vermişti.

Şah gidecek yerine Humeyni gelecekti.

Bunun için İran’daki dinamik ABD güçleriyle İran komünistleri ve Humeyni taraftarlarını bir araya getirdi ve  Şah Rıza Pehlevi’nin eşi ve çocuklarıyle ülkeyi terketmesiyle ilk aşama tamamalandı.

Humeyni 1 Şubat 1979′ da hafızalara kazınan o dönüşle  artık sahanedeydi..

Kaderin cilvesi Şah eşi ve çocuklarıyla  uçakla önce Mısır’a sonra gitti.

Ünlü gazeteci Abdi İpekçi aynı tarihte öldürüldü.

Bilinenlerin aksine neden öldürüldü? sorusunun cevabı bana göre yok.

Şu kadar ip ucu vereyim.

Abdi İpekçi o gün ertesi günkü gazetede İran‘ı yazmıştı.

Yayınlanamayan o yazıda neler diyor du ki infaz emri verildi

Bunun sorgulanması lazım.

O günden bu yana görünenin aksine İran ABD’nin gizli müttefikidir.

İrandaki mollalar her seferinde ABD ve İsrail’i hedef gösterseler de  gizli gizli ilişkileri sürdürmüşlerdir.

Şu kadarını düşünün

ABD öncülüğündeki uluslararası toplum  İran’ın nükleer bomba yapmaya çalıştığı iddiasıyla yıllarca oyun oynamadılar mı?

İran Atom Bombası yapmasını engelleyebildiler mi?

Pakistan gibi bir ülkeyi de atom bombası yapan ülke konumuna getiren ABD planlarının hedefi aslında İran da da aynı senaryoyu oynatmaktı.

Başardılar.

İran’ın el konulan hesapları, konulan yasaklar ve diğerleri artık hiç bir anlam ifade etmiyor.

Hesapları blokajdan kurtuldu. Nükleer çalışmaları tamamlandı.

Daha ne istesinler

Ronald Reagan‘ın başkanlığı sırasında bazı komünist öğrencilerin elçilik mensuplarını rehin aldığı ve 70 günden gazla süren olayın üzerindeki sır perdesi de kalkmış değil.

Bugün ortadoğuda herkese saldıran, Gazze’de çocuklara bile kan kusturan İsrail’in söylemlerin aksine İran’a saldırdığını hiç duydunuz mu?

PKK’nın İran kolu denilen Pejak’ın İran’a hiç zarar verdiğini duydunuz mu?

Duyamazsınız

Kamuflaj için PKK’nın İran ile de sorunları varmış gibi gösterilmesi ihtiyaçtı.

Bunu yaptılar.

35 yıldır onlarca canlarımıza.  milyarlarca dolarlarımıza mal olan PKK çatışmasının zerresi İran’la olmamıştır.

Şu an istihbarat kaynakları  İran’ın 40 bin askeriyle Irak ve Suriye’nin topraklarında cirit atarken DAEŞ’e karşı zerre çatışması olmamıştır.

DAEŞ’ de ona saldırmamaktadır.

Tıpkı İsrail’in saldırmadığı gibi.

Neden?

Siyonist plan bölgede Şii ve Sünni bölgeler diye ayrışmaya gitmek ve bölgede yeni haritalar gerçekleştirmek istemektedir.

Bunun Şii tarafını İran koordine etmektedir.

Onun için “TÜRKİYE IRAK VE SURİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜ ” savunup bunu deklare edince film kopmaktadır.

Fırat kalkanı Harekatı bu planların çöpe atılması, en azından Türkiyesiz bölgede operasyon yapılamayacağını göstermektedir.

Dış görüntüyle iç planlar farklı olunca  onların uydusu olmayan, dediklerini yapmayan, milli menfaatleri savunan Recep Tayyip Erdoğan hedefe konulmaktadır.

ABD’den Avrupa’dan tüm Haç’lı ortakları Erdoğan’a saldırmaktadır.

Süresi bir kaç ay sonra sona erecek olan Obama ” ERDOĞAN SEÇİM KAZANIYOR AMA HER ŞEY DE SEÇİM DEĞİL Kİ” sözünü unutmayın.

Hedefe Cumhurbaşkanımızı koymalarının sebebi bu;

“O giderse sanki başarabiliriz” diye düşünebiliyorlar.

15 Temmuz gecesi bunu dört koldan denediler.

Rabbim korudu.

Bunların hepsini biliyorsunuz.

Demokrasiden bahseden bir ülkenin böyle bir tavrı olabilir mi diye düşünmeyin.

Olur.

Bu ilk plan da değildir.

Salvador Allende diye biri var.

Şili de seçim kazandı ve iktidara geldi.

Wikipedia Allende için şunları yazıyor.

“Salvador Allende Gossens (d. 26 Haziran 1908, Valparaíso, Şili – ö. 11 Eylül 1973, Santiago, Şili), Şilili devlet adamı ve Batılı devletlerde serbest seçimle iktidara gelen ilk Marksist devlet başkanıdır.Ne var ki işçi sınıfının egemenliğinde bir cumhuriyet kurma amacını gerçekleştiremedi. Göreve başladıktan üç yıl sonra askerler, onun başkanlığını sürdürdüğü sosyalist iktidarı bir darbe ile ortadan kaldırdı.

1973 Ağustos´unun sonunda Allende tarafından silahlı kuvvetlerin başkomutanlığına getirilen General Augusto Pinochet ülkenin karışık durumundan yararlanarak 11 Eylül 1973 tarihinde bir darbe girişiminde bulundu. Bunu yaparken CIA‘in yoğun desteğini gördü. Bu durum, batılı devletlerde serbest seçimlerle iktidara gelen marksist bir devlet başkanına yapılan tek antikomünist darbedir.

Başkanlık Sarayı’na yapılan saldırılar sırasında teslim olması çağrısı yapıldı, fakat o askerlere teslim olmayı reddetti ve intihar etti. Kısa bir süre sonra, darbeciler, Allende’nin intihar ettiğini duyurdu. Resmi duyuruda otomatik tüfek ile intihar ettiğini ilan etti. Ölümünden önce, Fidel Castro’nun kendisine hediye ettiği ve elinde tuttuğu AK-47 marka silah birkaç kez fotoğraflanmıştı. Allende, bu silahla ölü bulundu. 2004’teki Guzmán belgeseline göre, Allende bir tabanca ve bir tüfekle kendini vurmuştur. Ölümünden sonra Pinochet anayasayı geçersiz kılarak askeri bir diktatörlük kurdu.”

Ne olduğunu size söyleyeyim.

Watergate skandalıyla istifa etmek zorunda kalan ABD başkanı Richard Nixon 10 milyar dolar bütçeyle  Allende’yi devirme programı yaptı.

CIA’nın yönettiği programın beyni  Henri Kissinger di.

3 yıllık iktidarın sonunda devirilen Allende‘nin yerine onun atadığı Silahlı kuvvetler Başkomutanlığına getirilen Pineochet’i getirdiler.

Tıpkı Mısır’da Mursi’nin atadığı Genelkurmay Başkanı Sisi‘nin  darbe yaparak işbaşına gelmesi ve ABD’den destek görmesi gibi Pinochet de desteklendi.

Bu resimlere bakarak 15 Temmuz’un başarılı olması halinde nasıl bir dünya planlandığını görebilirsiniz.

Son sözüm şu;

Müslüman uyanık olmak zorunda

Bu toprakları bize çok görüyorlar.

Dünkü gibi uydu siyasetçilerle bu toprakları biz sömürelim, biz yönetelim istiyorlar.

Hesapları bu

Herkesin hesabı var.

Unuttukları ise Allahın da bir hesabı olduğu…

Fiemanillah (Allaha emanet olun)

Hilal ile Haç’ın savaşı

Yazılar içinde tarafından yazıldı

 

Bu yaşadığımız Haç ile Hilal’in savaşıdır.

Hak ile Batıl‘ın

Doğru ile Yanlış‘ın

İyi ile Kötü’nün savaşıdır.

Ve…

Bugünden değil çok eskilerden kodlanmıştır.

Anadolu topraklarına Amerika’nın ‘HASTANE AÇMAK’ bahanesiyle izin alabildiğini, ilk ajanlık faaliyetlerini  hastanelerde, sonra okullarda, sonra da okullarda yetiştirdiği adamları yönetime getirmekle ülkeyi içten kuşattığını yazmıştık.

Yazıyı okuyan bir Kars’lı okurum mesaj attı

Diyor ki;

“Hocam edindiği Kars’m belgelerden Kars’ta açılan hastanede 8.000 Yazıyla yazıyorum (SEKİZBİN) Osmanlı vatandaşının bu hastanelerde zehirlenerek veya yanlış tedavi ile öldürüldüğünü tespit ettim. Ele geçen Patrikhane’nin 14 maddelik eylem planı Kars’ta aynen uygulamıştır.”

Bazılarının “ÜSTAKIL” diye tanımladığı güç benim de hoşuma gidiyor. 

Evet Üst akıl dört bir yandan saldırıyor.

bir tarafta Daeş’e karşı beraber olalım, DAEŞ’i bitirelim diyor.

Öte yandan DAEŞ eline geçirdiği Suriye topraklarını PYD’ye peşkeş çekiyor ve ABD planlarına hizmet ediyor.

Bugün size Aytunç Altındal‘ı rahmetle anarak  “TAVISTOCK” projesini anlatmak istiyorum.

Tavistok Enstitüsü, Bedford Dükü Tavistock’un Londra’daki binalarından birinde I. Dünya Savaşı’ndan kurtulan İngiliz askerlerinin savaş şoklarını araştırmak amacıyla 1921’de Londra’da kurulmuştur. Enstitünün başkanlığını İngiliz Ordusu Psikolojik Savaş Bürosu Başkanı Sir John Rawlings-Reese üstlenmiştir.

Enstitü ve gerçek çalışmaları; ABD’nin en iyi korunan sırrı olmaya devam etmektedir.

I. ve II. Dünya Savaşı yıllarında Psikolojik Savaş Örgüt’ü olarak çalışan Tavistock Grubu Rockefeller Vakfı’nın yaptığı büyük bağışlarla 1946 yılında görev alanı genişletilerek yeniden yapılandırılmıştır. Rockefeller, Tavistock’a daha geniş çaplı psikolojik savaş araştırmaları yapma ve uygulama görevleri vermiştir.

Enstitü çalışmalarının ilham kaynağı o dönemde Londra’ya gelerek Prenses Bonapart’ın verdiği bir malikâneye yerleşen Sigmond Freud’un davranış bilimi doğrultusunda insan davranışlarının kontrolü konusundaki çalışmaları olmuştur. Enstitü bu ideolojinin dünyadaki merkezi olması amacıyla kurulmuştur.

Enstitü bugün, Sussex Üniversitesi’nden, Stanford Araştırma Enstitüsü, Esalen, Massachusetts Institute of Technology (MIT), Hudson Enstitüsü, Herigate Vakfı, Georgetown Stratejik ve Uluslararası İlişkiler Araştırma Merkezi (CSIS), ABD Dışişleri kadrolarının eğitildiği Hava Kuvvetleri İstihbaratı, Rand ve Mitre Corparation Şirketler kadrolarının doktrinasyonu, The Mont Pelerin Society, Trilateral Komisyon, Ditchley Vakfı, Roma Kulübü gibi gizli gruplara kadar uzanan bir ilişkiler ağı geliştirmiştir.

Tavistock, Kore Savaşı’nda ilk defa denenen kitlesel beyin yıkama tekniklerini geliştirmiştir.

Gezi Parkı gibi algı operasyonlarının bu merkez tarafından yönetilip yönlendirildiğini artık biz biliyoruz.

Dün ABD güdümünde  bir ülke olmak hasebiyle zaten istenen operasyonların hepsine açıktık ve etkisindeydik.

Onun için meşin ceketli insani ve kudsi değerleri olmayan bir nesil yetişti.

Şimdi en kötüsü de bu nesil Anne baba olacak ve gelecek nesilleri yetiştirecek.

Kendini çok yönlü olarak geliştiren bu enstitü bugün ahtapot’un kolları gibi çok yönlü olarak sürmekte…

Mesela

Bu Enstitü “DÜNYA’YA 6 MİLYAR İNSAN FAZLA. 500 MİLYON  KİŞİ YETER”

Diyor ve Dehlizlerdeki labortuvarlar neslin gelişimini yavaşlatacak araştırmalar yapıyorlar.

GDO’lu gıdalar ve gıda üzerine oynanan oyunlar bunun eseri.

Teyid edilmemiş bir bilgi olmasına rağmen sizinle paylaşabilirim

Batı bir bölgeye atılıp istenen kişiyi veya nesneyi yokeden, istenmeyene de hiç zarar vermeyen bir bomba üzerine çalışıyor.

Bize düşen

“DÜŞMANIN ÇOK YÖNLÜ ÇOK ARAÇ VE GEREÇLE SALDIRIDA OLDUĞUNU BİLMEK VE ONA GÖRE TAVIR ALMAKTIR.

Fiemanillah(ALLAHA EMANET OLUNUZ)

Artık başınızı kaldırın!

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Şu harita 5 yıl önce bütün olan Suriye’nin son durumu…

Bir tarafta Amerika

Diğer tarafta Rusya

ve en önemlisi İran

Bu arenada köşe kapmaca oynuyorlar.

Suriye toprakları üzerinde İran’ın yetişmiş 40 bin askeri olduğu raporlarda var.

Sizce;

İran 40 bin kişilik bir askerle Suriye topraklarında ne arıyor?

Ne için orada?

ve kime hizmet ediyor?

Bu soruların cevabı bulunmadan Suriye denklemi iyi anlaşılamaz.

Biraz hafızanızı geliştirelim

Saddam Hüseyin

“BEN ARTIK PETROLÜMÜ DOLAR İLE DEĞİL EURO FİYATIYLE SATACAM”

dediği an defteri dürüldü.

35 yıldır ABD hizmetindeki Saddam oyuna geldi ve farkında olmadan Kuveyt’e saldırması organize edildi.

KUVEYT’İ 25 İNCİVİLAYET YAPTIM”

dediği gün plan devreye girdi.

Çift taraflı kazanması gereken emperyal güç önce Kuveyt Emiri Ahmed Elsabah’a

“BEN SENİ KURTARIRIM AMA SEN DE BEDELİNİ ÖDERSİN”

dedi.

Ordu içindeki süresi dolmuş ne kadar cephane varsa  B-52 lere yükleyip Irak’ın çorak topraklarına attı.

Bir de bunları canlı yayınla dünya televizyonlarına servis edince kimse gıkını çıkaramadı.

Kuveyt emiri Ahmed Elsabah’a çıkarılan fatura acımasıdı. Kuveyt tüm varlıklarını ödedikten sonra Petrolünü de 10 yıl süreyle varili 4 dolardan ABD’ye verdi. Bu aşamada dünya piyasalarında  petrolün varili 120-135 dolar fiyattan satılıyordu.

Unutmayın!

Körfez savaşı çıkmadan önce Kuveyt milli geliri en yüksek nüfusa göre  dünyanın en zengin ülkesiydi.

Bugün nerelerde ?

Kuveyt’i böyle semiren emperyal güç Irak tarafına gelince;

Saddam idam edildi.

1.5 milyon insan öldürüldü.

Tarihe kara leke süren olaylar yaşandı.

Irak’ın bütün varlıkları ABD şirketleri tarafından kullanılıyor.

Bu operasyonda sadece Barzani-Talabani karlı çıktı.

Fırsatları kendi milletleri için kullandılar.

Boşlukta buldukları tüm koltukları doldurdular.

Bugün de bölgenin en huzurlu ve hakim noktası Barzani’nin hükmettiği Kuzey Irak bölgesi.

Obama’nın “IRAK’TAN ÇIKIYORUM”

mesajından sonra  elimizde darmadağın olmuş bir ülke, yurt edinmiş bir PKK kaldı. (Haritada gördüğünüz Sarı bölgeler PKK’nın kontrol ettiği topraklar)

Yıllardır Saddam’ın çevresine yerleşen ABD kafalı satılmışlar vardı.

Onlara da iş bulmak gerekiyordu

700 CIA ajanı onları örgütledi ve İŞİD bir gecede çıkıverdi.

İşini bitirince yine bir gecede kaybolacağı gibi.

Tıpkı Asala‘nın bir gecede bitip yerini PKK’nın aldığı gibi

Dün’ü unutursak bugünü anlayamayız.

PKK Türkiye’nin baskısıyla müttefikimiz ABD’nin terör listesine alındı.

Yerine kaynağı PKK olan  PYD, YPG ve diğer isimlerde bir sürü terör grubu çıktı.

Yapılmak istenen ne?

Şu

Irak’ta sömürdükleri petrol ve doğalgaz rezervlerini kurulu boru hattıyla  Yumurtalık’a getirmek yerine kuracakları yeri bir güzergahla Lazkiye limanına indirecekler. 

bize de

“ALIN BORU HATTINIZI BİR YERLERİNİZE SOKUN”

diyecekler

Bunun için o güzergahı PYD veya adı ne olursa terörist ortaklarıyla güzergah açmaya çalışıyorlar.

Daeş‘in ele geçirdiği alanları bekçilik yapsınlar diye PYD‘ye tek kurşun atmadan teslim ediyor ve yolu temizlemeye çalışıyorlar.

Finalde hayal edilen alanlara bekçilik eden PKK ve Lazkiye’de denize ulaşan varlıklar.

Esed’e de küçük bir devletçik verecekler ama

“SAKIN HA KIPRAŞMA”

diyecekler.

Bütün planları Türkiye bozuyor.

ABD üslerine ev sahipliği yapan Türkiye artık eski müttefik değil onlara göre…

PKK’ya teslim edilen alanlarda yeni bir ve havaalanı kuruyorlar.

O arazinin tapusunu da PYD’den satın aldık diyorlar.

Silah verdiklerine ABD para vermez.

Ama neden verdim diyor.

Gelecekte

“BEN BURAYI PARAYLA SAHİBİNDEN ALDIM”

diyerek PYD’yi meşrulaştırmaya çalışıyor.

PYD o Suriye topraklarının sahibimidir? diye soran yok.

Akçakale’de Karkamış’ta burçlarımıza dikilen bayraklarımızın karşısındaki noktalarda ABD bayrağı dalgalanıyor.

Siz ce gerçekten biz kimle savaşıyoruz.?

15 Temmuz’da kime karşı destan yazdık?

“SURİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNE SAYGILIYIZ”

dediğimizde çatlak sesler nereden çıkıyor?

BM toplantıları inşallah yeni bir açılıma, yeni bir ferasete imkan verir.

Rabbim Cumhurbaşkanımızın orada ve her arenada yardımcısı olsun.

Onu korusun ve kollasın.

İran meselesini bir başka yazıda daha geniş yazarım inşallah

Fiemanillah

KURBAN veya BAYRAM

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Kurban bayramı münasebetiyle tüm arkadaşlarım, okuyucularım ve islam aleminin bayramını tebrik ediyorum.

İçinde bulunduğumuz günler Mekke‘ye giden Hacı adaylarının adaylıktan Hacılığa geçtiği günlerdir.

Milyonlarca aday hacı Arafat vakfe’sini tamamlayıp Şeytanı taşladıktan sonra adaylıktan hacılığa geçtiler.

Rabbim Haclarını kabul ve mebrur eylesin.

Ülkelerinde olanlar için ise teşrik tekbirleriyle, kesilen kurbanlarla, eş dost ziyaretiyle manevi bir hazdır Kurban…

O zaman Kurban ne demek?

Oradan başlayalım.

Arapça asıllı olan kurban kelimesi yaklaşmak, yakınlaşmak demektir. Kesilen kurbanla Allah için kesilen kurbanla kulun rabbine yakınlaşması umulur.

Bize Hazreti İbrahim sünneti olan Kurban aslında ilk kez Hazreti Adem‘in iki oğluna emredilmiştir. Ziraatçi olan kabil ürettiği mahsullerin en güzelini Allaha sunmuş, Habil ise hayvanlarının en zayıf en zelil olanını kurban etmeye kalkmıştır.

Buradan da anlaşılacağı gibi Allah rızası için kesilen kurban ‘Allah için kurban küp için kavurma’ mantığının esiri olmamalıdır.

Gücünüzün yettiği en iyi, en güzel en gösterişli hayvanı Allah rızası için kurban etmeli ve akıttığı kanıyla takvasını rabbine sunmalıdır.

Kur’an-ı Kerim’de cenab-ı Hak ‘ SİZİN KANLARINIZ VE ETLERİNİZ ALLAHA ULAŞMAZ. SADECE ALLAHA ULAŞAN TAKVANIZDIR’ buyurmaktadır.

Esas olan inanç ve takvadır.

Kurban teslimiyettir.

Hazreti İbrahim rabbinden erkek evlat istemektedir.

Bir gün secdede ‘RABBİM BANA BİR ERKEK EVLAT VERİRSEN ONU SANA KURBAN EDECEĞİM’ der.

Sare den sonra evlendiği Hacer validemizden  erkek oğlu olur. Çok mutludur.

Oğlu yetişip büyüyünce İbrahim‘e rabbi vaadini hatırlatır.

Rüyasında  emri alan Hazreti İbrahim o gün 100 hayvan kurban eder.

Ertesi gece rabbi tekrar vaadini hatırlatır.

Keza bu defa da 200 hayvan kurban eder.

Üçüncü gece tekrar aynı vahyi alınca  eşi Hacer’e ‘İSMAİL’İ YIKA, GİYDİR VE TEMİZLE’ der.

Beraber bugünkü Cemerat (Şeytan taşlama) bölgesine doğru yürürler ve giderken Hazreti İbrahim oğluna

‘EY OĞUL BEN SENİ RÜYAMDA KESİYOR OLARAK GÖRÜYORUM. SEN BUNA NE DERSİN!‘ der.

Oğlunun cevabı tam gelecekte peygamber olacak mümtaz bir şahsiyyetin cevabıdır.

‘BABACIĞIM SEN NEYLE EMROLUNDUYSAN ONU UYGULA. İNŞALLAH BENİ SABREDENLERDEN BULURSUN’

İşte teslimiyetin sembolü de budur.

Bu naklettiklerim Kur’an-ı Kerimde ayet mealleridir.

Cenab-ı Mevla kulları ibret alsın diye bunu kur’anda nakletmiştir.

Allaha yaklaşmak ve Allaha teslimiyet.

Can alıcı cümleler bunlar.

Rabbim cümlenizin ibadetlerini kabul buyursun.

Kurban kesme nisabına malik olup da kesen kullar için gurbiyyet ve teslimiyet vesilesi olsun.

Kurban ile ilgili iki not.

Akıtılan kan akacak başka kanlara kefarettir.

Kurban kesmek vücudun sadakasıdır. Kurban kesen kişi hastalıklara düçar olmaz.

Rabbim kurban bayramı, kesilen kurbanlar ve tekbirler hürmetine  ülkemize insanımıza mutluluk ve esenlik ihsan etsin.

Bayramınız Mübarek olsun.

yukarı git