. . . . . GAZETECİ – YAZAR

Author

Abdurrahman Pala - page 2

Abdurrahman Pala has 97 articles published.

Tütün’ü kaybettik Üzüm’ü kaaybetmeyelim

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Çocukluğumda Tütün Borsası İzmir Gavur köyde açılırdı.

O Zamanlar İzmir, Manisa ve Akhisar ovası tütün  üretiminde bir numara…

Tütün üreticileri koçanlarını alıyor ve 12 ay süren yıla karşı tütünün üretimi 14 ay sürüyor.

Bir taraftan Tütünler kırılıp balyalanırken gelecek yılın fidanları da yetiştirilmeye başlıyordu. Tütün üreticisi 14 ayda bir sezonun tütünüyle meşgul oluyordu.

Tütünlerin paketlenmesi (adına balya denir) esnasında gözler tütün borsasına çevrilirdi.

Çoğu Amerikan olmak üzere Avusturya ve Almanya tütün şirketleri rekolteye ve tütünün kalitesine göre üreticiden tütün toplarlardı.

Piyasanın açılışı da İzmir’in Gavur köyünde (Bugünkü adı Demirci) yapılırdı.

Gavur köyünden yükselen tütün başfiyatı dalga dalga ovalara yayılır, ya hayal kırıklığı, ya da mutluluk getirirdi.

O yıllarda (60 – 70) tütün üretimi çok olduğu için İzmir’de de 50’yi aşkın tütün alıcısı şirket vardı.

Bu şirketler bazen üreticiyi baştan bağlardı.

Koçan vermek” denilen bu eylemde avans alabilirdiniz.

Ama;

Tütün’ü başkasına satamazdınız ve anlaştığınız tüccarın veya şirketin insafına terkedilmiş olurdunuz.

Çoğu üretici de böyle yapardı.

Buradan satın alına tütünlerle dünyanın dört bir yanında satılan ünlü sigaraların yapımı sürerdi.

Benim tütün üreticim Pall Mall, Marlboro gibi ünlü markaları içemezdi.

O Birinci diye bir sigara vardı.

Tekel’in mamul

O yıllarda hatıramda kalan fiyatı 70 kuruştu.

Biraz daha zengin hali vakti yerinde olanlar da Bafra içerlerdi.

Gelincik, Bahar, Yeni Harman, Maltepe ve Samsun o zamanların markalarıydı.

Garibim üreticimin üretttiği sigaralar dünyaya çok yüksek fiyattan sunulur ve satılırdı.

O Günlerde neden bu bölgede bu kadar tütün alıcısı şirket var. Tekel’in alımlarına rağmen diye çok düşünürdüm.

Bugün aklım eriyor ki bölgenin yetiştirdiği muhteşem tütünlerle en iyi sigaraları yapıp dünyaya satıyorlarmış.

Üreticinin kontrol ve koordine edilebilmesi için de varlık zarureti varmış.

Bugün

Yine Türk tütünü dünyanın en ünlü sigaralarının üretiminde kullanılıyor.

Ama;

Yanlış politikalar, eski iktidarlara dayatan küresel güçlerin tesiriyle tütün üreten kalmamış…

Tek tük izin alıp belgelerini Muhtar’a sonra da İlgili Tarım müdürlüklerine onaylatan üretici meşakkatine rağmen çok çile çektiği, hiç kazanamadığı Tütün üretimini terketmiş

Bugün rekoltelerde eski üretimlerin Yüzde 1’i kadar.

Yani Üretici bıkmış üretmiyor.

Yapanlar da çaresilikten katlanıyor .

Ama ;

Soru sordunmu burnundan soluyan boğa gibi mahzun ve kızgın.

Hepsi

Ülkenin Tarım politikalarının olmadığını, Tütün gibi stratejik bir ürün için ise hiç akıl yorulmadığını, teşviklerin olmadığı, adeta üretmenin zorlaştırıldığı bir dönemi resmediyor.

Ayni sorun Çekirdeksiz kuru Üzüm de de var.

Dünya’nın başka topraklarında yetişmeyen Sultaniye cinsi çekirdeksiz üzüm himayeye muhtaç.

Çaresizlikten Üzüm üretimine yönelen çiftçiler destek görmediklerinden bahsediyor.

Manisa Bağcılık Araştırma Enstitüsü’ni ziyaret ettim.

1930 ylında kurulmuş enstitü 600 dönüm arazide deneme üretimleri yapıyor.

Bugün 1453 üzüm çeşidi geliştirmişler, 1900 çeşit arı ırk üretilebilir üzümlerin laboratuvar ve arazi çalışmasını tamamlamışlar.

Muhteşem birikim ve uygulama

Çiftçiye bu bilgilerin iletilmesi, çiftçinin bunu kendi arazisinde bilimsel metodlar ve denemelerin ışığında yapabilmesi için elde edilen datalar sadece İlçe Müdürlüklerine seminer ve konferans gibi aktarılıyor.

Bu da üreticinin bilimsel çalışmalara yakın olmasını engelliyor.

Enstitü asarak üzüm kurutma gibi muhteşem yöntemler geliştirmiş.

Çiftçiler hala yere serdikleri üzüm kurumadan yağmur yağmasın diye dua ediyor.

Çünkü yere serdiği üzümler bir yağmur yağması halinde emeklerini de önüne katıp silip süpürecek.

Üreticiyi bilimsel birikimlerden istifade eder hale getirmek, onu yönlendirmek, teşvik etmek, olabilecekleri sahada takip etmek gerek.

Üzüm üreticileri de bir zamanlar Tütün de olduğu gibi bir gün yok olacakları endişesi ve korkusu taşıyor.

Pamuk tarlaları, domates tarlalarının direkli bağa dönüştürüldüğü Manisa ovasında ki dünya’da eşi benzer olmayan sarı altın Üzüm’ü üreten çitçiler devletin teşvik edici, zorlayıcı, denetleyici ama mutlaka Üzüm’ün hakettiği değeri bulması için hakem olmasını arzu ediyorlar.

Son söz şu

Tütün’ü kaybettik. Bari Üzüm’ü kaybetmeyelim.

Kemal Kılıçdaroğlu Tutuklanırsa…

Yazılar içinde tarafından yazıldı

İz süren akıllı biri, Enis Beberoğlunun tutuklanmasına sebeb olan görüntüleri Kemal Kılıçdaroğlu’nun temin etmiş ve vermiş olduğu gerçeğini artık kanıksadı.

STV’de yenilen yemek, bu yemekte Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte konuklardan biri olan eski Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve CHP genel başkan yardımcısı sıfatıyla Enis Berberoğlu olayın tam içinde…

Kemal Kılıçdaroğlunun ertesi gün görüntüleri izledim demeci iki şeyi akla getiriyor.

Bir Kılıçdarolu’na görüntüleri Ekrem Dumanlı izlettirdi. Sonra da bellek’i Kılıçdaroğlu’na teslim etti. Kılıçdaroğlu da Enis ile birlikte izlediği görüntüleri Can Dündar’a götürmesi için genel başkan yadımcısını görevlendirdi.

İki Kılıçdaroğlu kendisine verilen bellek’i Enis ile birlikte açtı, izledi ve gereği için karar verdi. Görüntüleri ulaştırması için Enis’ten ricacı oldu.

Bu tezlerden hangisi doğru olursa olsun Kemal Kılıçdaroğlu, kasetle kendisini Genel Başkan yapan makama şükran borcunu ödüyor.

Kaçamayacağı bir görevdi herhal…

Ama;

Enis Berberoğlu’nu yakmayabilirdi.

Görüntüleri bi şekilde Can Dündar’a ulaştırırdı.

Buna imkanı vardı.

Meselenin bu noktaya gelmesini hesap edemedi veya

Koruyucu meleklerinin kendisini burada da koruyacağını en azından çalışacağını sandı.

Enis’in tutuklanması Kemal Kılıçdaroğlu’nu delirtti.

Önce

Tutuklanmayacağına kendisini inandırdı.

Sonra tutuklanınca ve çaresiz kalınca filmin devamı için eyleme başladı. Ve Enis Berberoğlu’nun Kartal Cezaevine konması için bütün hukukçu vekillerini seferber etti.

Ertesi gün de zaten yürüyüş başladı.

Başlarına yıkacağız” tarzıyla başlayan yürüyüş beklenen veya hesap edilen etkiyi görmeyince tüm eski yoldaşlarını göreve çağırdı.

Hasta yatağından Ahmet Türkü bile kaldırdı.

Güvenli değil dediği ülkede tüm güvenliğini alarak provokasyonları bertaraf ederek yol güvenliğini yine emniyet güçleri sağladı.

Beklenen ilgi ve ses getirilemeyince kurban edilmeyi bekleyen koyun gibi akibetini beklemeye başladı.

Kılıçdaroğlu tutuklanır mı?

Bilemem

Yargının elinde yeter derecede delil varsa Enis’i mahkum ettiği gibi Kılıçdaroğlu’da mahkum edebilir hatta daha fazla

Çünkü

Burada azmettirme de var.

Eğer olursa;

Ana muhalefet Partisi lideri tutuklandı diye kimse tantana etmesin.

Kimse Batı’yı askeri veya başka dinamik güçleri göreve çağırmasın.

Çünkü

Bakkal Mehmet ağa suç işlediğinde cezasını çekiyorsa Kılıçdaroğlu da çekecek.

Kanun önünde eşitlik varsa

ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR” cümlesinde “MÜLK” devlettir.

Bundan taviz olamaz.

Olursa devlete güven kalmaz.

Kayıt düşmek istedim.

İstanbul – İzmir Otoyolu

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Yeni yapılmakta olan İstanbul-İzmir Otoyolu bütün hızıyla sürüyor.

Konsorsiyuma dahil şirketler inşaat aşamasında iş bölümü yapmışlar.

Bazıları İstanbul – Bursa bazıları da Bursa – İzmir arasını paylaşmışlar.

Osmangazi köprüsü bu projenin gözbebeği

Mühendislik harikası.

Mimar Sinan’ın torunlarının ecdadına layık olduğunu gösteren çalışmalar.

Muhteşem zevk ve sürüş kalitesinde zirve yaptığınız yolculuklara imkan veren muhteşem eserler.

Türkün duyduğu aşağılık kompleksini silip süpüren kaymak yollar.

Nereye kadar?

Karacabey’e kadar çok rahat geldiğiniz otoyolun sonrası yok.

Bazı yerlerde inşaatın seyrini gözleyebiliyorsunuz.

O da İstanbul – Bursa arası gibi hızlı ve etkili gitmiyor.

Balıkesir – İzmir arası neredeyse yıllar sonra bitecekmiş gibi…

Bu da insanın aklına Osmangazi Köprüsü ve tünellerden şirketin hemen para toplamaya başlamasının cazibesine mi kapıldılar acaba ?

Sorusunu  akla getiriyor.

Mantıklı mı? Siz söyleyin.

TRAFİK MAKETLERİ

Yolda şimdi yeni moda oldu.

Trafik Polisi aracına benzer maketler yollara konulmuş.

Maket olduğu her halinden belli.

Caydırıcı tarafı da yok.

Olayın psikolojik boyutu ise daha ilginç…

Şimdi polsi aracını uzaktan da olsa gören bir sürücü emniyet kemeri takılı değilse hemen takmaya çalışıyor. Hızını hemen limitlere düşürüyor.

Bu maketlere aşina olan gözler bir süre sonra bu maketler dolayısıyle bu dikkati de terkedecekler, ve belki fayda sağlanması beklenen konu bir anda negatif etki yapacak.

Korkum bu?

Bu cümleden olarak son söyleyeceğim ise şu;

Ben sürati sevmem.

Kurallara da uyarım.

Ama

Kaymak gibi yolları yapıp, sonra da insanları 120 kilometre limite mahkum ederseniz Otomobillerin bu kadar geliştiği bir çağda insanları sevimsiz bir iş yapar duruma düşürürsünüz.

Hele hele süreyi saate bölerek ceza yazma yöntemi 1 Temmuz’da başlamışken…

Bu millete işkence olur.

Hız limitlerini yükseltin.

İsteyen ve arabasına güvenen kaymak gibi yolun tadını çıkarsın.

Sayın Bakan’a ve Başbakanlığı’na rağmen Ulaştırma Bakanlığını hiç terketmeyen Binali Yıldırm’a duyurumdur.

15 Temmuz’u yeniden yaşarken…

Yazılar içinde tarafından yazıldı

15 Temmuz gecesi ABD’nin Türkiye’deki dinamik güçleri (Bunların içinde Fetöcüler de var) Türkiye’yi teslim almak, korkutmak, ürkütüp sindirmek sonra da Ülkeyi parçalamak niyetindelerdi.

İtiraz edenleri duyar gibiyim.

Olayı sadece Fetöcüler diye tanımlarsak gerçek resmi görmemiş oluruz.

Fetöcüler ABD’nin dinamik güçleri bir oldu. 15 Temmuz gecesi 1960 yılından kalma darbe planıyla 2016 yılında ortaya çıktılar.

Gece saat 04.00 e kadar kendilerini gizleyebilseler ve o saatte harekete geçselerdi belki başarılı da olabilirlerdi.

Rabbim izin vermedi.

Recep Tayyip Erdoğan da elindeki son ve çaresiz kozu oynadı.

Halkı meydanlara çağırdı.

Sonuç daha kötü olabilirdi.

Rabbime şükür 249 şehit ve 2000’e yakın gazi ile bu felaket geçiştirildi.

O gece için ince ince hesap yapanlar Allahın da bir hesabı olduğunu unuttular.

Kendisine teslim olan halis kullarına rabbimin kol kanat gereceğini gözardı ettiler.

Bugün ise geriye bakarak olaylardan ders almak zamanıdır.

Aylardır Darbe girişiminin siyasi ayağı diye bar bar bağıran Kılıçdaroğlu kendisini kasetle oraya getiren gücü yok saydı, kendine saydı ve siyasi ayakla ilgili hedef saptırdı.

Halkın bunları unuttuğunu sandı.

Darbe olursa ilk tankın önüne ben çıkarım” diye nara atan vatandaş, fetöcü danışmanının arabuluculuğuyla Havaalanından ayrılıp Hava Harp Okulu’na sınırkomşusu bir evde terliklerini giydi ve sonucu bekleyen fırsatçılar gibi Televizyon seyretti.

Bazı gerçekleri bilen biliyor

Ama;

Unutmamak ve unutturmamamak için üstünden geçmek lazım.

Criptolarda  Deniz Baykal’dan kurtulup yerine Kemal’in getirilme operasyonu duymayan kaldı mı?

Deniz Baykal ile görüşüp “Aday olmayacağım” diye demeç veren Kemal Kılıçdaroğlu ertesi gün neden ve kimin saikiyle karar değiştirdi ve  Genel başkan oldu.

Deniz Baykal gibi bir siyasetçiyi bile kurultaylarla silkeleyen CHP, Kemal Kılıçdaroğlu‘nu bu gerçekleri bildiği için mi acaba eleştiriyor ama yeniden seçiyor?

Savcı Sayan canlı yayında açıkladı.

Belgeleri flash Bellek’te Ekrem Dumanlı konuk ettiği, TV programından sonra beraber yemek yediği Kemal Kılıçdaroğlu’na verdi.

O da “seyrettim” dediği görüntüleri değerlendirmesi için İstanbul Milletvekili ve Hürriyet Gazetesi eski genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu‘na verdi.

Berberoğlu da gereğini yaptı. .

İki gün sonra Cumhuriyet o meşhur manşeti attı.

Berberoğlu mahkum olunca  Kemal Kılıçdaroğlu‘nu bir korku aldı.

Ya beni yakarsa…

Onun için alelacele ama aylarca hazırlığı yapılmış yürüyüşü başlattı.

“adalet” yazılı pankartı kim hazırladı. eline kim tutuşturdu. Karavanın kime ait olduğunu merak edenler araştırsın.

Enis Berberoğlu’nun tutuklandığı gün Maltepe cezaevine konulması için ter ter tepinen CHP’nin hukukçu milletvekilleri” Silivri’ye konursa köprüyü geçemeyiz. yapacağımız yaygara boşa gider” diye korktukları içindir desem ne dersiniz?

Yani Enis’in tutuklandığı gün hazırlıklar tamamdı.

Yürüyüş öyle başladı.

Umdukları gibi gitmeyen işlerden sonra  1991 yılında Erdal İnönü’nün yaptığı gibi yolun ortasında PKK’lıları ve tüm terörist örgütleri de yanına aldı.

Erdal İnönü de 1991 seçimlerinde barajın altında kalmaktan korkmuş ve o günkü dinamik kürt siyasetçileri listelere koymuştu.

Seçimi kazanıp Doğruyol Partisi ile SHP olarak koalisyon kurmuştu.

Leyla Zana, Mahmut Alınak ve diğerlerinin ceraimlerini hatırlayanlar vardır.

Şimdi;

Korku şu

Bu dosya derinleştirilir ve Kemal Kılıçdaroğlu azmettirici olarak ifadeye çağrılırsa Enis Berberoğlu‘ndan daha fazla ceza alır.

Bunun önünü kesebilmek için ortam gürültüsü çıkarıyorlar.

Bir taraftaki lider “TEK VATAN, TEK BAYRAK, TEK DEVLET TEK MİLLET” derken,Kemel Kılıçdaroğlu Türk bayrağının olmadığı miting yapıyor.

Bu yazıyı yazarken gelen son haber

“CHP TEŞKİLATLARI İL VE İLÇELERDE YAPILAN  15 TEMMUZ KUTLAMALARINA  KATILSIN”

Fikri zikri bozuk olan kişilerin 15 Temmuz kutlamalarında meydanlara çıkması ne kadar inandırıcı olur ki;

El özet;

CHP lideri Fetönün siyasi kanadıdır. kendisini oraya oturtan, yöneten, talimatlayan odur.

Çizginin  CHP adına hızla yıkıma gittiğini görünce de yaptığı ric’at hareketidir bu …

Kimseyi ikna edemez.

 

İzmir’e ve İzmirli’ye ayıp

Yazılar içinde tarafından yazıldı

 

Bu ülkenin Başbakanı Erzincanlı ama İzmir Milletvekili

Ana muhalafet partisinin başkanı da İzmir’li seçmenlerin Ankara’ya gönderdiği şahsiyyet.

MHP’nin ağır topları İzmir’den milletvekili

Ama;

İzmir susuzluktan kırılıyor.

Yerel seçimler zamanında şimdiki Başbakan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı adayı idi.

İzmir ile ilgili 39 ayrı proje seslendirdi.

Ben olursam, beni seçerseniz anlamında seslendirilen bu projeler içinde susuzluğun çaresi var.

Nasıl tedbirler alacağını belirtiyor.

Gel gör ki İzmir’in susuzluğu 21. Yüzyılda apaçık gerçek olarak önümüzde…

İzmir’li eski günlere dönmenin kabusunu yaşıyor.

Tıss sesiyle yüzleşip duş alamıyor.

Yerel Belediye CHP’li

Yıllardır CHP’li

Burhan Özfatura’dan bu yana Ak Parti tandansında kimseye İzmir oy vermedi.

Bundan sonra vereceğinin de garantisi yok.

Sebeb ne olursa olsun İzmir’li susuz bırakılamaz.

İzmir’den Milletvekili seçilen Başbakan

İzmir’i temsil etmekle övünen ana muhalefet partisi genel başkanı bir araya gelmeli icranın başı proplemin halli konusunda ne gerekiyorsa hemen yapmalı.

İzmir susuz bırakılamaz.

Nuriye’de kazılan kuyularla İzmir’e su götüren eski başkanlar gibi çareler üretilmeli ve şimdi de susuzluğun çaresi bulunmalıdır.

Bu ülkenin Başbakanı

“Bana yetki verip Büyükşehir Belediye Başkanı yapmadınız. Tercihinizde ben yoktum. Bu günde sizi seçtiklerinizle başbaşa bırakıyorum”

diyemez.

Bu en azından kültürü ve prensipleri gereği Ak Parti’ye yakışmaz.

Bu böyle biline…

İzmir’e ve İzmir’liye ayıp…

 

Köyler hala köy. Ama duyan yok.

Yazılar içinde tarafından yazıldı

TBMM’de 12.11.2012 tarihinde kabul edilen 6360 sayılı kanunla şunlar yapıldı.

1- Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Tekirdağ, Trabzon,  Şanlıurfa ve Van illerinde, sınırları il mülki sınırları olmak üzere aynı adla büyükşehir belediyesi kurulmuş ve bu illerin il belediyeleri büyükşehir belediyesine dönüştürülmüştür.

2- Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya ve Samsun büyükşehir belediyelerinin sınırları il mülki sınırlarıdır.

3- Birinci ve ikinci fıkrada sayılan illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği kaldırılmış, köyler mahalle olarak, belediyeler ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılmıştır.”

Sanırım anladınız.

Bu kanunla anılan illerde büyükşehir kuruldu ve köyler mahalle yapıldı.

Köyler köylükten çıktı mı?

Hayır

Hizmet götürmekle görevlendirilen Büyükşehir Belediyeleri veya ilçe belediyeleri hizmetlere yetişmekte mağdur.

Şöyle bir örnek vereyim.

Benim köyüm Adiloba Saruhanlı ilçesine 3 kilometre

Benim köyüm mahalle olabilir diyelim.

Onun da “Yolu ben yaptım” diye Belediye başkanlarının tabelaları olmasına rağmen yoldaki çukurlardan kaçarken arabada tencerede çorbaya dönüyorum.

İlçe merkezine 30 kilometre uzaklıkta Aydınlar- Şatırlar köyleri var.

Onlar da ilçeye mahalle oldu.

Yolundan gelen giden çok olmadığı için asfaltı biraz daha düzgün

Kuş konmaz kervan geçmez ve merkeze bu kadar uzak köyü mahalle yapınca, muhtarın yetkilerini alıp Belediye Başkanına verince oraya hizmet götürmek hayal oldu.

Köylü de kaderine razı boynunu bükmüş bekliyor.

Köyler boşalmış herkes ilçeye veya büyükşehire hicret ederek kendine yeni bir hayat kurabilmenin derdine düşmüş .

Sonuç

Orada bir köy var.

Eskiden köy’dü.

Herkes bilirdi.

Muhtarının arabası vardı. Sabah akşam düzenli ihtiyaç sahiplerini şehire taşırdı.

Herkes aracın ne zaman gelip ne zaman gideceğini bilirdi.

Şimdi

Belediye araç sahiplerini birleştirdi. Onları ortaklığa zorladı.

Belediye damgalı araçlar ne zaman gelir ne zaman gider belli değil.

Üzerinde Büyükşehir Belediyesi damgası olan Belediyenin aracı çoğu kez bir veya iki kişi ile Manisa’dan Aydınlar’a gidiyor.

Manisa Aydınlar yaklaşık 60 kilometre

gerçekten inanın.

Belediyenin ortalama 30 kişilik aracı bazen 1 bazen de boş bu kilometreyi hizmet götürmek adına katediyor.

Yazık.

Herkese yazık.

O şoföre de araca da Belediye ye de yazık.

Bu Büyükşehir teklifi aklı evvel bir milletvekilinin fikriydi.

Kendisi Manisa Milletvekiliydi.

Bu kanunla Kaybedilen Manisa Büyükşehir, Balıkesir Büyükşehir, Aydın,Antalya illeri yeniden Ak partiye kazandırılacaktı.

Sadece Antalya Ak Partiye geçti.

O da

Mustafa Akaydın’ın çok yıpranmış olması ve yeni adayın Anap’tan kalma Menderes Türel’in (Eski Belediye Başkanı) aday olmasıydı.

Manisa Ak Partili Bülent Kar’dan CHP-MHP ittifakıyla Cengiz Ergün’e geçti.

Balıkesir’de de aynı

Büyükşehir yapmaktan beklenen enerji de alınamamıştı. Birçok ilin belediyesi Ak Parti’den çıkmıştı.

Ama bu günlere yukarıda sözettiğim sıkıntıları kaldı.

İl Özel İdareleri lağvedildiği için köylere hizmet götürme işi de Belediyelere kaldı.

Saruhanlı örneğinde Kızılırmak gibi dar uzun iki hat üzerinde gelişen ilçeye hizmet götüremezken, şimdi 30 kilometre uzaklıktaki Aydınlar’a da hizmet götürmek zorunda kaldı.

Nasıl başaracaksa?

Yani

Değişen bişey yok.

Köyler hala köy.

Hizmet

Hangi birine, olmayan kaynaktan hizmet götüreceksiniz?

Meseleyi akl-ı Selim bir yönetici raporlamalı devletin ilgili makamlarına sunmalı ve yanlıştan bir an önce dönülmeli.

Ne de olsa

Aklın yolu bir.

ERDOĞAN’I RABBİM KORUSUN

Yazılar içinde tarafından yazıldı

 

Son sözü baştan söyleyeyim.

Cumhurbaşkanı Erdoğan yalnız ve bahtsız biri.

Beraber yola çıktığı arkadaşlarından yedi en büyük kazığı…

20000 krizine soktukları, 28 Şubat süreciyle çizgilerini ve demografisini değiştirmeye başladıkları  Türkiye’de, egemen güçler istediklerini yapamayınca, yeni bir parti kurup kendi dinamik güçlerini oraya sevkedemeyince Erdoğan ve arkadaşlarına mahkum oldular.

Çaresiz onunla yeni bir birlikteliğe de razı oldular.

Tek başına Ak Parti iktidarında Amerikan dinamik güçlerinin etkisi çoktur.

Öyle de oldu.

Seçimler yapıldı ve  iktidarı onun yol arkadaşlarından Abdullah Gül’e teslim ettiler.

Başka bir şairin yazdığı şiiri okudu diye onu mahkum edip  ardından ‘Muhtar bile olamaz’ demişlerdi ya…

Erdoğan sabretti.

Ne de olsa yol arkadaşı Abdullah Gül Başbakan, partisi de tek başına iktidarda idi.

Kapalı kapılar ardında ne pazarlıklar yapıldı ise  birden CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ‘Erdoğan Başbakan olmalı’ deyiverdi.

Siirt ilinde yapılan seçimler iptal edildi.

Yenileme seçimleri yapıldı.

Eski adaylar aday olmadı ve Erdoğan liste başı milletvekili sırasına konuldu.

Yenilenen seçimlerin ardından artık Milletvekili idi.

Ak Parti’nin de Genel Başkanı.

Ardından Başbakan da oldu.

Selefi yol arkadaşı (!) Abdullah Gül de Dışişleri Bakanlığına kaydırıldı.

Buraya kadarher şey iyi gözüküyordu.

Hatta Amerika askeri güçlerini Irak’a Türkiye üzerinden geçirmek için hazırlıklar yapmış 40 bin asker ve gemiler dolusu mühimmat İskenderun limanına gelmişti bile.

Amerika ve egemenleri o kadar emindiler ki Meclis’te tezkere görüşmeleri başlamadan, henüz tezkere oylaanmadan yolları bile işaretlemişlerdi.

Tezkere geçmedi.

40 bin asker ve gemiler dolusu mühimmat yeniden geri yüklendi ve geldikleri gibi gittiler.

Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı yaptıkları Erdoğan kendilerine kazık atmıştı.

Tezkereyi bunca ağırlığına ve gücüne göre çok rahat geçirmesi gerekirken geçirmemişti.

Eskilerim ‘Mim koymak’ dedikleri Amerikalıların ‘Not ettik’ dedikleri olay bana göre milattır.

Bu 15 Temmuz zaferi o günden beri Türk yurduna yapılan saldırıların başlangıcıdır.

2004-2005 ve 2007 krizleri hep bu olayların yumak uçlarına çıkar.

Erdoğan sabretmekte kararlıydı.

Allah Sabredenlerle beraber değilmiydi?

Bir taraftan silah ve harp sanayimizi geliştirirken bu dinamik güçlere karşı sabreden taraftı.

Hatta;

Benim inancıma göre Kraliçe tarafından madalya ile ödüllendirilen yol arkadaşı (!) Abdullak Gül’ü hocasının tabiriyle Kerhen Cumhurbaşkanı adayı gösterdi.

Ama

Entrika henüz bitmemişti.

27 Nisan e- muhtırası yine onun sabretmesini emrediyordu.

e-muhtıranın sorumluluğunu alan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile Dolmabahçe zirvesi yaptı.

Büyükanıt’ın konuştuklarımız benimle mezara gidecek dediği görüşme ile ilgili bugüne kadar resmi bir şey açıklanmadı.

Fatura önce Deniz Baykal’a kesildi.

Kaset skandalı ile partisinin başından uzaklaştırıldı.

Bu fatura 2003 yılından kalmaydı.

Ardından

Partisi içinde yerleştirmek zorunda kaldığı Amerikan dinamik güçlerinin partisi ile ilişkilerini kesti.

Hem de kendisine 85 kişilik bir kontenjan talebi olmuşken…

Savaş artık aleniydi.

Önce Ergenekon  Balyoz gibi gelecekte kendilerine engel gördükleri yüksek düzeyli askerleri bertataf ettiler.  Bu ülkenin 26. Genelkurmay Başkanı’nı ‘Terör Örgütü kurmaktan’ yargıladılar. 17 – 24 operasyonlarıyla baskının ekonomik yönünü tamamlamaya çalıştılar.

Erdoğan yine sabretti.

Ben malum yolarkadaşının  bize danışman diye bize tanıttığı Ahmet Davutoğlu’nu da kerhen Başbakan yaptığına inanıyorum.

Bir gece ne olduysa  Ahmet Davutoğlu sabık Başbakan oluverdi.

Bunca dinamik güçlerin saldırılarına maruız kalan Erdoğan 15 Temmuz’u da böyle yaşayınca  bana göre sabretmesinin mükafatını gördü.

Rabbim onu korudu, kolladı.

İki ayrı tim onu infaz edemedi.  Dolar dolu çanta dahil, 3 ayrı plan onun için akim kaldı.

Bendeniz 1 Temmuz’dan aylar önce ‘Cumhurbaşkanı iyi korunmalıdır’ diye yazdım.

Birçok kişi ve okuyucu abarttığımı belirtti.

Bugün dünden daha çok önemli.

En çok başkan öldürülen Amerika sizlere örnek olmalı.

16 Nisan yaşadık.

Malum yolarkadaşı dahil bir çok kişi Erdoğan’ı yalnız bıraktı.

Abdullah Gül Kayseri mitingine seyirci olarak bile katılmadı.

Konya mitingine katılan sabık Başbakan Davutoğlu ise içinde ‘Evet’ olan cümle bile kurmadı.

Bundan sonrasını Erdoğan artık daha iyi planlamalı.

Bahtsızlığına abidliğini eklemeli ve

İyi insanlarla, liyakati olan Türkiye’den başka sevdası olmayanlarla yola devam etmeli.

Önüne gelen her malzemenin ve kişinin menşeini iyi etüd etmeli.

Unutmamalı ki

Mümin aynı delikten iki kerre ısırılmaz.

CHP’nin yeni lidere ihtiyacı var.

Yazılar içinde tarafından yazıldı

 

Türkiye’nin talihsizliği adam gibi bir muhalefetinin olmayışı…

Türkiye’de kendisini solcu, sosyal demokrat olarak tanımlayan kişilerin de çatı teşkilatı sayılacak bir siyasi oluşuma sahip olamamaları…

Ülke’de 16 Nisan referandumu için propaganda dönem yaşanıyor.

Solcu arkadaşlarımız her biri kendi çapında, kendi imkanlarıyla desteklediği fikrin propagandasını yapmaya çalışıyor.

Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu ayrı, CHP’yi yönetmek için kurultayda genel başkan adayı olmuş Muharrem İnce ayrı toplantılarla halkı “Hayır” konusunda etkilemeye çalışıyor.

CHP’nin kaset komplosuyla istifa etmek zorunda kalan eski genel başkanı Deniz Baykal önce “Bunca yetkileri peygambere verseniz onu yoldan çıkarırsınız” diyerek facianın fitilini ateşledi.

Konya milletvekili “Evet” oyunu verecekleri Ege’de denize dökmekle tehdit etti.

Deniz Baykal geri kalır mı? O da

-16 Nisan’da “Hayır” oyları fazla çıkarsa Yunanlıları İzmi’de denize dökmüş gibi sevineceğim

deyiverdi.

Kasetle genel başkanlığa gelen Kemal Kılıçdaroğlu ise hergün yeni bir gaf’a imza atarak rekor üstüne rekor kırıyor.

En son dediği de tüm Türkiye düşmanlarının 15 Temmuz’dan sonra dillendirdiği

gibi “Kontrollü Darbe” söylemi.

Bir an için gözlerinizi kapatın.

Feto Terör Örgütü denetleyemediği CHP’nin başından Deniz Baykal’ı kaset komplosu ile uzaklaştırılıyor.

Deniz Baykal ile görüşüp “Asla aday olmayacağım” diye açıklama yapan Kemal Kılıçdaroğlu birden aday olmaya karar veriyor. Oluyor . İşbaşına gelince de Başdanışmanı da Fetö’den tutuklanıyor.

Deniz Baykal teşkilata hakim olmasına rağmen komplolar ortaya çıkmasına rağmen kabuğundan çıkmıyor ve Genel Başkanlık için hiç eylemde bulunmuyor.

CHP’nin mevcut genel başkanı danışmanı Fetö’den tutuklu, söylemleri demeçleri Fetö’nün dedikleriyle örtüşen garip bir şahsiyet…

Seçilen milletvekillerinin içinde Selin Sayek Böke gibi Eren Erdem gibi kişilikler mevcut…

Bir önceki seçimlerde Adalet Partisi ve Doğruyol Partisi’nin genel Başkanlığını yapmış Süleyman Demirel’in kontenjan kullanması ve bazı kişileri CHP’den milletvekili yapması herkesin hafızasında…

Evet.

Türkiye’nin güçlü, istikrarlı, oturaklı, plan programı olan, ülkeyi yönetmeye talip Türkiye sevdalısı bir muhalefet partisine ihtiyacı var.

Bu ülkede 77 kısmi senato seçimlerinde seçilecek 5 senatörü de Adalet Partisi kazanınca

-Halkın teveccühü Adalet Partisi’nedir. Hükümeti de o kurmalıdır.

diyen, halk iradesini herşeyin üstünde tutan Bülent Ecevit gibi genel başkanlara ihtiyacı var.

Anne ve baba’ya saygı

Yazılar içinde tarafından yazıldı

Anne baba hukuku diğer hukukların önünde muhasebe edilecek, rabbimiz tarafından hesabı sorulacak olandır.

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de

Rabbın hüküm verdi ki: On’dan başkasına sakın tapmayın; ana-babanıza karşı iyi davranın. Eğer ana-babadan biri, ya da ikisi yanında ihtiyarlarsa sakın onlara “of!.. Bıktım usandım” deme; -onlara sözün tatlısını, ve gönül alıcısını söyle. Onlara acıyarak alçsak gönüllülük kanadını (yerlere kadar) indir ve “Yarab, önler beni çocukken nasıl büyüttüler ise sen de kendileni öylece esirge” Rabbımız, içinizden geçenleri en iyi bilendir. Eğer siz iyi olur­sanız şüphesiz ki, Allah kendine yönelenleri (ve bol bol tövbe edenleri) affedicidir.”

Buyurmaktadır.

Dikkat buyurulursa Allaha ve resülüne itaat ile Anne babaya ihsan etmeyi ayni emir kipi içinde kaydetmekte, önemini bizlere anlatmaktadır.

Resulü zişan efendimiz buyurdu ki;

İyilik yaparak anne ve babasını memnun eden kimse, Allah’ı memnun etmiş olur. Anne ve babasını daraltan kimse, Allah’ı darıltmış olur.”

Yine

Anne ve baba hakkında Allah’ın emirlerine itaat edip onları memnun etmeye çalışan kimse için cennette iki kapı, birini memnun eden kimse için ise bir kapı açılır.”

Resulullah Uhud savaşı hazırlıkları sırasında savaşa katılmak steyen bir sahabeye kimin kimsen var mı? dedikten sonra, sadece bakıma muhtaç bir anam var. cevabını alınca

Sen git annenin hizmetlerini gör. Senin için cihad annene hizmet etmektir” buyurur ve onu savaşa gidecek sahabenin sınıfına dahil etmez.

Ana babaya itaat etmek, cihada katılmak kadar sevaptır.” buyurarak gelecek nesillere örnek bir davranış gösterir.

Anne babaya karşı kişi nasıl davranırsa çocuklarından aynı muameleyi görür. Annesine hal hatır sormayanın gelecekte hatırı sorulmayacaktır.

Bu mealde Resülüllahın hadisi şerifi şudur.

Anne ve babanıza itaat ediniz ki, çocuklarınızda size itaat et­sin. Başka kadınlara karşı namuslu olunuz ki, karınız da size karşı namus­lu olsun.”

Bütün bunları neden gündeme taşıdığımı sormayın.

Gördüm ki toplumumuzda aile kurumu ve anne babaya itaat konusunda çok geri kalmışız.

Çevremde onca zelili insanlar gördüm ki; anne babasına “Nasılsın” diyemeyecek kadar aciz ve merhamet fakiridirler.

Sadece Allahın emirleri ve peygamberimizin bu konudaki hadislerini aktararak uyarma görevimi yapmış olmayı umuyorum.

Anne babanız veya ikisinden birisi yanınızda kocarsa ona Öff bile demeyin” ayeti celilesini, rabbimizin emrini sizlere tekrar hatırlatıyor, sizi rabbime emanet ediyorum.

Kamil insan yetiştirmek

Yazılar içinde tarafından yazıldı

 

Toplum içinde, özellikle anne baba olarak görevimiz Kamil insan yetiştirmek.

Kamil insan yani iyiliği kötülüğü bilen, acıyı tatmış, yokluğu öğrenmiş ve olgunlaşmış kişi.

Toplum olarak bu sorumluluğumuz.

Ancak;

Özellikle anne babalar çocuklarını iyi yetiştireceğim derken elini sıcaktan soğuk suya sokmayan, kendisi yemeyip ona yediren “Ben yokluk gördüm o görmesin” diyerek çırpınan veliler aslında o çocuğa kötülük ediyorlar. Bu minvalde yetişen çocuk bir zorlukla karşılaşınca savunma aparatları gelişmediği, zorluklara göğüs germeyi, gerekirse acı çekmeyi bilmediği, görmediği bir hal içine girince apışıp kalıyor.

Çocuk aç kalırsa aç’ın halini anlar.

Çocuğu aç bırakın demiyorum.

Açlığı öğretin.

Hayata karşı direnmeyi öğretin.

Zorluklara desteksiz direnirse başetmeyi öğrenir.

Tay tay durdu diye sevindiğimiz çocuğun ayakta tek başına desteksiz durması konusunda ayni hassasiyeti göstermiyoruz.

Daha sonra da bu çocuk hayatta başarısız olunca dövünüyoruz.

Problem çocuğu hayata hazırlamakta…

Çocuklarımıza önce ayakta durmayı sonra da iyi insan olmayı öğretmeliyiz.

Başkasının hukukuna saygılı,hakettiğinden fazlasına el uzatmayan, Allah korkusu kalbine yerleşmiş topluma faydalı bireyler yetiştirmemiz. gerekir.

Peygamber efendimiz

“İnsanların en hayırlısı insanlığa faydalı olandır”

“Kamil mümin insanların elinden, dilinden emin olduğu kişidir.”

“Kendisi için istediğini mümin kardeşi için istemeyen gerçek iman sahibi olmuş olamaz.” 

Buyurmuştur.

Yani

İnsanlara kötülük yapmayacaksın.

Hakkından fazlasına el uzatmayacaksın

Mesaini sattığın işvereninin iş saatlerini çalışmanın dışında bir laklaka ile geçirmeyeceksin.

Hakettiğinden fazlasını istemeyecek, fazlasını hakkediyorsan bunu işvereninle konuşacaksın.

Kul hakkından sakınacaksın.

Ticaret yapıyorsan ticaretine hile karıştırmayacaksın.

Kâmil insan her yönüyle ideal ve örnek insandır.
Bilgisi, idraki ve aklı son derece gelişmiştir.

Tüm zincirlerinden kurtulmuş, tabularını yıkmıştır.

Hiç kimseyi aşağılamaz, insanlar arasında ayrım yapmaz.

Almadan verir, sevilmeden sever.

Boş konuşmaz, sözü öz ve gerçektir.

Eline, beline ve diline hakimdir.

Sonsuz hoşgörü ve tevazu sahibidir.

İbadeti şekilde değil bilinçte ve yaşam tarzındadır.

Zenginlikten mağrur olmaz. Fakirlikten hicap duymaz.

Doğal sirküleyi hisseder, tabiatla bir ahenktir ve an’da yaşar.

Her nefes alışından mutluluk duyar.

Olmakta olan her şeyin bütünün yararına olduğunu bilir.

Kâinatın ahengini her yerde, her şeyde ve her an gören, hisseden, yaşayan kişi’dir.

Ben’den ve bencillikten uzaktır. O nefsine değil, nefsi ona tutsaktır.

İnsanı kamil olmanın yolu çok iyi ibadet yapmaktan değil, rabbinin toplum içindeki emirlerini uygulamadaki başarıdan geçer.

Ebeveynler olarak çocuklarımızı “iyi bir geleceği olsun” diye yetiştirmek niyetindeysek önce ona iyi insan olmayı öğretmeli, aşılamalıyız.

Yoksa kıyamet günü kimse evlat sorgusundan geçemez.

yukarı git