IMF ile ilişki bitti mi ?
1998 yılında Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı döneminde başlayan Türkiye –IMF ilişkileri nihayet sona geldi. Ecevit’in başbakanlığında dibe vuran ve kurtarıcı olarak getirilen Kemal Derviş ile geçen dönemin arkasından Ak Parti de hükümet olunca anlaşmanın devamında sakınca görmemişti ve 5 yılı aşan bir hükümet döneminde anlaşma aynen sürdü
.
Türkiye, IMF’yle yaptığı son stand-by anlaşmasını tamamladı, üç gözden geçirme birden IMF yönetiminden geçti ve yaklaşık 3.6 milyar dolarlık kredinin serbest bırakılma kararı alındı. Böylece, 1998’de başlayan 10 yıllık bir yakın markajdan sonra “IMF’siz dönem” başlamış oldu.
Bu 10 yılda ortalama yıllık yüzde 5’e yakın bir büyüme yaşanmakla beraber, bu büyümenin sosyal maliyeti ağır oldu. İşsizlik büyüdü, tarım çöktü, gelir dağılımı bozuldu, dış kaynağa bağımlılık ve varlıklarda yabancı egemenliği arttı.
AKP iktidarı, yeni bir anlaşmaya gitmemekle beraber, IMF ile fotoğraf vermekten uzak durmuyor. Çünkü hâlâ, dış kaynak girişine bağımlı ve borç verenlerin eninde sonunda IMF’nin sinyallerine bakarak musluk açıp kapayacakları açık. IMF ile fotoğraf vermenin avantajından mahrum kalmak istemeyen AKP iktidarı, yine de IMF’nin bağlayıcı kararlarını içeren bir anlaşmadan en az bir süre uzak kalmak, özellikle harcamalarda serbest kalmak istiyor.
IMF ile bir resmi anlaşma olmadığı için AKP iktidarı elini serbest sanıyor. Ama ekonominin görünmez elini ne kadar tersleyebilir, yaşayarak göreceğiz. Bu arada son niyet mektubunda hükümet, yine de ne olur ne olmaz diye, IMF’ye ileriye dönük sözler de verdi. Daha çok, da “duy da inanma” dedirtecek, mali disiplin konusunda gevşemeyeceğini belirten ama bağlayıcılığı olmayan sözlerdi.
Özetle, enflasyondaki yukarı hareketlenmeye rağmen, politik saiklerle mali disiplini gevşetme eğilimi ağır basıyor.